(a) âminciler köşesi: kilisede dua esnasında cemaate âmin demekte önderlik edenlere mahsus köşe, (b)
kilisede koyu dindarlara ayrılan yer.
(vukuu) pek yakın.
The winter is around the corner: Kış yaklaştı.
(a) çok yakın.
They live around the corner. The winter is around the corner: Kış yaklaşıyor.
(b) köşede, köşeyi dönünce.
He disappeared round the corner: Köşeyi dönüp kayboldu.
birini köşeye sıkıştırmak
Verb
çıkmaza saplanmak, müşkül durumda kalmak.
(futbol alanında) gol atma köşesi.
köşe, kenar.
The bottom corners of a page. He fell and hit his head on the corner of a box. the corner of a room.
köşebaşı.
I'll meet you on/at the corner of Elgin Street and Laurier Avenue. round the corner:
köşeyi dönünce, köşebaşında.
uzak yer, (dünyanın) uzak köşe(si), bölge, mıntaka.
People have come from all corners of the world. From every corner of the empire.
(All) four corners of the earth: dünyanın dört bucağı(nda).
açı, sivri/keskin köşe.
take a corner: viraj yapmak.
(kaçınılması/içinden çıkılması olanaksız) müşkül durum, çıkmaz.
tekel, vurgunculuk, bir malı tekeline alma, fiyatların bir elden kontrolu.
a corner on the cotton market: pamuk piyasası tekeli.
make a corner in wheat: buğday fiyatlarını tek elden kontrol etmek, buğday vurgunculuğu yapmak.
Public Finance
corner kick ile ayni anlama gelir. (futbolda) korner/köşe vuruşu.
köşe+, köşede, köşedeki.
corner shop: köşedeki dükkân.
corner table: köşe masası.
kıstırmak, sıkıştırmak, içinden çıkılması imkânsız (müşkül) durumda bırakmak.
He finally cornered the hoodloom: Sonunda külhanbeyini köşeye kıstırdı.
She cornered him with a perfectly timed retort: Tam zamanında cevabını verip lâfını ağzına tıkadı.
vurgunculuk yapmak, piyasanın kontrolunu eline geçirmek/elinde tutmak.
By defeating their competitor this firm has cornered the wheat market.
(otomobil) köşeyi dönmek, viraj yapmak.
My car corners well even in bad weather.
köşe yapmak, açı teşkil etmek.
bir piyasayı tekeline almak
Verb
tanığı köşeye sıkıştırmak
Verb
bir tanığı köşeye sıkıştırmak
Verb
ok hızıyla köşeyi almak
Verb
(reklamcılıkta) firmanın imajı
üst sağ köşedeki mektup başlığı
köşe koruyucu
Noun, Child Care
corner ile ayni anlama gelir. (futbolda) korner/köşe vuruşu.
korner vuruşu
Noun, Sports
üzerinde binanın yapılma tarihi bulunan taş
Noun
bir şeyin dayandığı esas
Noun
piyasayı ele geçirmek
Verb
piyasadan toptan mal kaldırmak
Verb
(a) köşeyi dönmeyip kestirmeden gitmek, (b) (oto) köşeye sürünerek virajı dönmek, (c) her konuya dokunmak.
kestirmeden gitmek, (çimenlik vb.'nin) etrafını dolaşmaksızın üzerinden yürümek.
birisini çıkmaza sürüklemek, kapana kıstırmak.
birini köşeye sıkıştırmak
Verb
(bir kimseyi) köşeye kıstırmak/sıkıştırmak, içinden çıkılamaz duruma düşürmek, çıkmaza sokmak.
göndericinin adı yazlı zarfın üst sol köşesine yapıştırılan etiket
bir sayfanın ucunu kıvırmak
Verb
(beyzbolde) üçüncü oyuncunun bulunduğu köşe.
Noun
hemen köşebaşında oturur olmak
Verb
hemen köşe başında oturur olmak
Verb
birine korkuyla bakmak
Verb
bütün mısırı satın almak
Verb
birini köşeye sıkıştırmak
Verb
(otomobil) köşeyi iyi dönmek
Verb
gözümün ucu ile, yan gözle.
kafayı köşeden uzatmak
Verb
bir çocuğu cezaya dikmek.
birini köşede indirmek
Verb
birini caddenin köşesinde yere indirmek
Verb
(otomobil) dönemeci hızla almak
Verb
iğneli sözler söylemek
Verb
tehlikeyi atlatmak, (hastalıktan) iyiliğe yüztutmak, gittikçe iyileşmek, müşkülâtı/zorluğu geride bırakmak.
köşeyi dönmek, tehlikeyi/krizi atlatmak.