'way


  1. way ile ayni anlama gelir. uzağa, öteye.
    Go 'way!
way
tarz, usul, biçim, şekil, hal, durum.
To reply in a polite way . A pleasant way of speaking.
in
a bad way: kötü biçimde/durumda, hali harap.
He lives in a small way: Mütevazi bir şekilde yaşıyor.
in the ordinary way: alelâde, bayağı, umumiyetle.
Noun
way
huy, alışkanlık, itiyat, âdet.
He has many strange ways.
Have it your own way: Siz bilirsiniz,
istediğiniz gibi yapın, nasıl isterseniz öyle olsun.
Noun
way
çare, vasıta, yöntem, usul, metot.
A way to reduce costs. Doctors are using new ways of preventing disease. Noun
way
husus, cihet.
The plan is defective in several ways. Noun
way
yön, cihet, taraf, yan.
Look this way: buraya bak!
Come this way: Buradan! Bu taraftan! Noun
way
yöre, civar, çevre.
We're having a drought out our way. Noun
way
ilerleme, ileri gitme, amaç, hedef.
To find one's way. Noun
way
uzaklık, mesafe.
a long way: uzak, uzun mesafe.
They've come a long way.
He's a long
way the best: Bundan iyisi yoktur.
Noun
way
yol, geçit, tarik.
What is the shortest way to town?The hunter found a way through the forest. Noun
way
gidiş. Noun
way
küçük/dar sokak.
He lives in Stepney way. Noun
way
davranış, tutum, hareket tarzı.
She always has her own way. Don't mind his teasing, it's just his way. Noun
way

ways: örf, âdet, töre, alışkanlık.
I don't like her ways at all.
ways and means:
çare, çıkar yol, yöntem, usul, para/gelir sağlama yolları.
The boys were trying to think of ways and means to go camping for the weekend. The U.S. Senate has a committee on ways and means.
Noun
way
(sağlık, servet, vb.) durum, vaziyet.
To be in a bad way. Noun
way
geçit hakkı, irtifak hakkı. Noun, Law
way
(a)
ways: gemi kızağı, (b) seyir hızı. Noun, Maritime Traffic
way
kılavuz. Noun, Machines
way

'way ile ayni anlama gelir. uzağa, öteye.
Go 'way! Adverb
way
pek fazla/ziyade, ziyadesile, pek uzak. Adverb
anayoldan uzaktaki evlerde yaşayan kişiler için yapılmış yol
yaklaşma yolu
ana karayolu
yolda olmak Verb
yan yol
önemsiz faaliyet
dolaylı yol
avans olarak
sırf açıklama maksadıyla
uzlaşma yoluyla
bağış olarak
icra yoluyla
çare olarak
deneme kabilinden
lütuf olarak
(US) ödünç olarak
rehin olarak
emniyet tedbiri olarak
peşin tedbir olarak
karşılık olarak
ticaret yoluyla
umumi yol
ezbere iş görmek Verb
umum yol
kemeraltı.
kapı yeri
üçlü bahis: yarışta bahse girilen at veya köpek 1, 2 veya 3'üncü geldiğinde kazanılan bir bahis.
I
put $10 each way on Red Rum, so I won some money though he came second.
Adverb
geçit hakkı
daha kolay ödeme yolu
bir maden ocağından dışarı çıkış yolu
bir liman ya da ırmakta gemilerin kullandığı şamandıralarla işaretlenmiş derin su yolu
kendine yol açmak Verb
...'den çıkış yolu bulmak Verb
çıkar yol bulamamak Verb
yolunu bulmak Verb
yolunu açmak Verb
yararak geçmek Verb
sık kullanılan yol
ana kapı
giriş yeri
(gemi) yol almak Verb
(deniz) süratini artırarak ilerlemek Verb
işletmek Verb
yürütmek Verb
(gemi) seyire çıkmış olmak Verb
istediğini almak Verb
(a) geri çekilmek, yol vermek, (b) çökmek, yıkılmak.
itirazsız kabul etmek Verb
alınmak Verb
yarı yol
kolay yöntem
pataklamak Verb
diş geçirmek Verb
birine yaptırmak Verb
sağlıklı yaşam
telaşlı
telaşa gelmek Verb
ev yolu
tantana ve debdebe ile
kıpır kıpır
profesyonel olarak
ima yoluyla
zinhar
ayak altında
şöyle
böylece
böyle
böylelikle
dolaylı yol
yol sormak Verb
yolu sormak Verb
havaalanında çıkış kapısından doğruca uçağa giden üstü kapalı koridor
atış yolu
ışık tutmak Verb
hayati tehlike
kısa dar yol
yolun karşısında oturmak Verb
(gemi) yol kaybetmek Verb
(a) yol açmak, (kenara çekilerek) yol vermek.
The people made way for the President. (b) (yol
açarak) ilerlemek.
make way through the forest.
yol vermek, yol açmak, geçmesini sağlamak.
make a penny go a long way: parasını idareli kullanmak, tutumlu davranmak.
karma ekonomi
Samanyolu, Samanuğrusu, Hacılar Yolu, Kehkeşan Noun
zır zır
asla, hiç, kat'iyen, kesinlikle, hiçbir veçhile, imkânı yok. Adverb
imkânı yok, dünyada olmaz, çaresiz, asla, kat'iyen.
Deme ya! Sentence
İmkanı yok!
Hadi ya! Sentence
Hayatta olmaz!
Mümkün değil!
çıkarken
tek yol
şu veya bu şekilde Adverb
öyle veya böyle Adverb
tek yönlü yol
tek yönlü yol
ücra bir yer
(sokakta , vb) karşıda
yol hazırlamak Verb
masraflarını karşılamak Verb
geliri olmak Verb
geçimini sağlamak Verb
hayatını kazanmak Verb
(Br) hat amelesi
engelleri yenerek kendine yol açmak Verb
bataklık köprüsü
özel yol
doğru yol
kamu yolu
başka bir ifadeyle Adverb
acayip konuşma tarzı
suni kanal
rüküş
tasarruf yöntemi
olanağa sahip olmak Verb
uzakta değil
bir yolunu bulup, ne yapıp yapıp. Adverb
önünü almak Verb
yoluna çıkmak Verb
engel olmak Verb
yolunu kesmek Verb
Samanyolu Noun, Astronomy
direkt yolculuk
gelgit yatağı/kanalı. Noun
kanaldan gelgit akıntısı. Noun
tideland Noun
iki kollu
iki yollu
iki taraflı
oymalı cam
(Br) çift kâr
alıcı ve verici radyo cihazı
gidiş gelişi olan cadde
yolda, hareket halinde, devinmekte, seyir halinde. Adverb
(sükûnetten) harekete geçerek. Adverb
ilerlemekte, başlanmış, yoluna girmiş.
Prepatations were under way . Adverb
(a) ilerlemekte, hareket halinde.
be under way: (gemi) hareket halinde olmak.
get under way:
(gemi) hareket etmek,
mec. işe başlamak. (b) gelişmekte, devam etmekte.
The program is under way.
bir gayri menkul lehine mevcut veya müesses olan geçit hakkı
ayni irtifak teşkil eden mürur hakkı
çok eskiden, uzun zaman önce.
irsaliye
bkz
taşıma belgesi (karayolu ve demiryolu taşımacılığında , taşınan mal karşılığı verilen ve hem alındı hem
de malların listesi niteliğindeki belge ; konş
çığır
(US) yerel bir istasyon için belirli bir yük
ev yolu
giriş, girilecek yol.
önlemek Verb
isteyiş
ölüm
anlatış
kaçış yolu
yaşam tarzı Noun, Sociology
gidiş
yaşayış
ötüş
dünya hali
çıkış yolu, çıkar yol.
There is no way out: Çıkar yol yok, çıkış yok.
çıkar yol, çare, çözüm yolu. Noun
çıkış (yolu/kapısı). Noun
menzil, durak noktası. Noun
ara istasyon. Noun
ara liman
uğrak limanı
(demiryolu) ara istasyonu.
Süper!
İşte bu!
Tebrikler!
Helal!
(US) banliyö trafiği
posta treni, her istasyona uğrayan tren.
ulaşmak Verb