Transitive Verb bestow on/upon: vermek, bağışlamak, ihsan etmek. The trophy was bestowed to the winner:
Kazanana ödülü verildi. to bestow the hand of one's daughter: kızını vermek (evlendirmek).
Transitive Verb hasretmek, tahsis etmek, yerinde kullanmak/sarfetmek, faydalı işe harcamak. Time spent in study is
time well bestowed: Okumaya harcanan zaman yerinde kullanılmış zamandır. He bestowed a graet deal of thought on the plan: Plan üzerinde uzun uzun düşündü.
Transitive Verb (a) iskân etmek, (b) depo etmek, ambarlamak, saklamak, istif etmek.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition