bubble

  1. Noun, Economics baloncuk
  2. kabarcık, (sıvı içindeki) hava kabarcığı.
  3. katı cisim içindeki hava/gaz boşluğu/kabarcığı.
  4. hayal, olmayacak şey.
    prick the bubble: birinin kurduğu hayali yıkmak.
  5. şişirme dedikodu, göz boyayıcı/asılsız/yalan söylenti/reklam/propaganda.
    The Florida real-estate bubble
    ruined many investors.
  6. kabarcıklanma, kaynama (sesi), kaynayış.
  7. (küresel/kubbeli) sığınak/mevzi/gölgelik.
    A network of radar bubbles stretches across Northern Canada.
  8. gösteriş, sahte hareket.
  9. kabarcıklar çıkarmak, kabarcıklaş(tır)mak.
  10. fıkırda(t)mak, fokurda(t)mak, lıkırda(t)mak.
  11. kayna(t)mak.
    The tea bubbled in the pot.
  12. şenlendirmek, neşelendirmek.
    The play bubbled with songs and dances.
  13. kaynaşmak, … ile altüst/allak bullak olmak/etmek.
    His mind bubbles with plans and scehemes.
hava kabarcığı
bazı turistlerin başka bir ülkeyi ziyaretlerinde bile kendi tarzlarında yiyecek ve otel tercih etmeleri eğilimi
nargile
karışıklık
gürültü
şişinen birinin foyasını meydana çıkarmak Verb
kabarcık
(a) sabun köpüğü/kabarcığı, (b) uçucu/çabuk sönen/ömürsüz şey.
konuşma balonu Noun, Advertising
South Sea Bubble gibi şirket dolandırıcılıklarını önlemek için çıkarılan kanun
İngiliz kapuskası: lâhana ve patatesle haşlanmış sığır eti. Noun
köpüklü banyo. Noun
köpüklü banyo için yapılmış toz/kristal/sıvı. Noun
kabarcık bellek kartı Information Technology
şeffaf yuvarlak kubbeli küçük otomobil. Noun
kabarcık odası: elektrikle yüklü parçacıkların hareketini gözlemeye yarayan çok ısıtılmış saydam sıvı içeren odacık. Noun
kabarcık kolon Chemistry
(Br) dolandırıcı şirket
paravan şirket
dolandırıcı şirket
balon dansözü: örtünmek için balon kullanarak çırılçıplak veya yarı-çıplak danseden dansçı. Noun
balonlu sakız, çiklet. Noun
suterazisi
kabarcık bellek Information Technology
kabarcıklı yuva: bazı balıkların yumurtalarının/yavrularının etrafına hava kabarcıklariyle yaptıkları yuva. Noun
fokurdamak Verb
coşmak, taşmak, taşkınlık göstermek, kabına sığmamak, içi içine sığmamak.
She was really bubbling over (with joy).
köpüklü ambalaj
dalavere
(Br) dolandırıcılık girişimi
elemeli sıralama Information Technology
(kaplıca, tabiî kaynak vb.) şiddetle kaynamak, iri iri kabarcıklar çıkarmak.
kafası fikirlerle dolu olmak Verb
manyetik kabarcık bellek