fry

  1. fiilinin şimdiki zaman 3üncü tekil şahsı.
  2. (yağda/tavada) kızar(t)mak, piş(ir)mek.
    to fry a fish/hamburger. The eggs were frying in the pan.
  3. elektrik çarpmasından ölmek, özellikle elektrik sandalyesinde idam edilmek.
  4. güneşte (cildi) yanmak.
    We shall fry if we stay long in this hot sun.
  5. kızartma, kavurma, yağda kızartılmış yemek (patates vb.).
  6. kızartma pikniği: yemeklerin kızartılıp yendiği piknik.
    a fish fry.
  7. haşla(n)mak.
  8. Noun yavru balık.
  9. Noun çok sayıda doğan her türlü hayvan yavrusu.
  10. Noun bireyler, fertler, bir topluma mensup kimseler.
    Keza (bkz: small fry ).
  11. Noun sakatat: kasaplık hayvanın karaciğeri, böbreği vb.
balık kızartması, kızartılmış balık. Noun
kızartılmış balık yenen piknik vb. Noun
yapacak başka önemli işi olmak Verb
(kebap edilip yenilen) kuzu taşağı. Noun
daha önemli bir iş.
I've got other fish to fry: Yapılacak daha önemli işim var.
küçük balık. Noun
çocuklar. Noun
önemsiz kimseler/şeyler. Noun
kızgın yağda çevire çevire çabucak pişirmek Verb
(yapacak) başka işi olmak.
kızartma (yemek