had

  1. Verb (bkz: have )
    (geç.z.&s.f.).
    had better = had rather deyimleri tavsiye veya dolaylı emir
    olarak çok kullanılır ve “ … iyi olur, iyi edersin, en iyisi … ” anlamına gelir.
    You had better take cover before he sees you: O seni görmeden saklansan iyi olur = En iyisi o seni görmeden saklan. Konuşmada çok defa
    had kaldırılarak
    you had better yerine sadece
    you better denir:
    If he asks you to go,

    you better go.
yararlılık ya da önemini yitirmiş
görmüş geçirmiş olmak Verb
iyi günler görmüş geçirmiş olmak Verb
çok para harcayarak eğlenmek Verb
en iyisi/uygunu/makulü/münasibi.
You had best phone your mother to tell her where you are going:
En iyisi annenen telefon edip nereye gittiğini söylemektir. {

NOT
: Amerikan İngilizcesinde
You had best do it ile

You would best do it
deyimlerinin ikisi de eş anlamlı olarak kullanılır. Fakat İngilterede ikinci deyim yanlış sayılır.}
daha makul/akıllıca/tedbirli/isabetli/uygun.
I had better go: Gitmeliyim/gitsem daha iyi olur.

You had better tell him: Ona söylemen(iz) isabetli/uygun olur.
or
best) = ought to: … iyi olur, en iyisi.
I had better go: Gitsem iyi olur/En iyisi ben gideyim.
tercihan, daha iyi(si).
I had (=I'd) rather not do it: Yapmasam daha iyi.
I had rather go:
Gitsem iyi olur= Gitmeyi tercih ederim= Daha iyisi gideyim= Bana kalırsa gideceğim.
or
sooner): yeğ tutmak, tercih etmek.
I'd rather: …'i tercih ederim.
I'd rather have
a glass of milk.
I'd much rather he went with you: Seninle gitmesini tercih ederim.
fazla içmek, (içkiyi) fazla kaçırmak, sarhoş olmak.
Last night we have had a few too many.
içkiyi fazla kaçırmak Verb
iyi eğitim görmüş olmak Verb
uzun süredir iktidarda olmak Verb
kötü bir gece geçirmiş olmak Verb
sabıkalı olmak Verb
eskiden tutuklanmış olmak Verb
berbat anlar geçirmiş olmak Verb
üniversite eğitimi görmüş olmak Verb
insanları çok tanımış olmak Verb
bezginlik gelmek Verb
bir şeyi yapmak için talimat almış olmak Verb
(a) bıkmak, gına getirmek, artık tahammül edememek.
I've been working like a fool, but now I've had
it. (b) yenilmek, yenilgiye uğramak, işi bitmek.
He was a great wrestler, but after this season he'll have had it.
ümit kalmamak, olan olmak, korktuğu başına gelmek.
I'm afraid we've had it: we missed the plane:
Korktuğumuz başımıza geldi: uçağı kaçırdık.
hukuk eğitimi görmüş olmak Verb
görgüsüz olmak Verb
meslek eğitimi görmüş olmak Verb
(taksi şoförü) o gün sadece altı müşterisi olmak Verb
tıraş olurken çenesini kesmek Verb
eldivenlerini giymek mişti
kabul etmekten başka çaresi yoktu
(Br) ister istemez yapacaktı
patronumla kavga ettim
acaba niye gecikti diyordum ?
Mecburdum.
Yapabileceğim birşey yoktu.
iki üniversiteden kabul geldi
Senden/ondan bıktım artık; İllâllah, burama geldi.
Artık dayanamıyorum! Sentence
Burama kadar geldi.
...'den fenalık geldi.
...'den gına geldi.
...'den bıktım.
bir kimseye ödenmiş olan ve haksız olarak karşılığı alınmamış para
bir kimseye ödenmiş olan ve karşılığı haksız olarak alınmamış para
ne hatır ne de para uğruna elde edilemeyecek şey
yaşından fazla göstermek iyordu
zehir etkisini gösterdi.
isteyene bedava verilir
isteyene ücretsiz verilir
iki dirhem bir çekirdek olmak.
~ ne almak ~den atlamak ~ de bıçak vardı ~ nde durmak ~ ne düşmek ~ nde ka
(kısaltılmış şekli).
tercihen, en iyisi, bari.
I would sooner not go: Ben gitmesem daha iyi; gitmemeyi tercih ederim.

I really don't want to go there. I'd just as soon turn around and go back: Cidden oraya gitmek istemiyorum, en iyisi geri döneyim.
Death sooner than slavery: Ölüm esaretten yeğdir.
I would sooner die: Ölürüm de bunu yapmam.
gitsen iyi olur
  1. Noun limit
  2. extent
  3. firm limitation
  4. measure
  5. stint
  6. point
  7. degree
  8. boundary
  9. limes
  10. terminal
  11. limiting value
  12. grade
  13. rate
  14. module
  15. term
brazenness Noun
to overstep one's bounds Verb, Idioms
to overstep one's boundaries Verb, Idioms
minimum limit Noun
prescribed limit Noun
last straw
he has no sense of balance
exorbitant
extremely Adverb
to burst Verb
marginal case

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Sınır
  2. Yanak
  3. Keskin, kesici