incase -> in case

  1. (a) eğer, şayet, … ise, … takdirde, … olursa.
    in case he comes: (eğer) gelirse, geldiği takdirde.

    in case it rains: (şayet) yağmur yağarsa. (b) … ihtimaline karşı, ihtimalini düşünerek.
    Take your coat in case it rains. (c) her ihtimale karşı.
    I'll keep some of these unused in case: Her ihtimale karşı bunun bir kısmını kullanmayacağım/saklayacağım.
sandıklamak, sandığa kapamak/koymak. Transitive Verb
kapamak, kaplamak, kılıflamak, örtmek. Transitive Verb
encase / encasement
ne olur ne olmaz, her ihtimale karşı, hini hacette, … halinde, ancak, yalnız.
her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz.
Take more money with you, just in case: Her ihtimale karşı
yanına biraz fazla para al.
geldiği takdirde
… halinde/takdirde, … olursa, … ihtimaline karşı.
In case of fire, break the glass and push the button:
Yangın olursa camı kırıp düğmeye basınız.
... vukuunda Adverb
beklenmedik bir durum vuku bulduğunda
yeni bir suç işlenmesi halinde
yeni bir suç vukuunda Noun
ikinci kez suç işlendiğinde Noun
'nın bulunmaması halinde
kaza vukuunda
olumsuz cevap halinde
anlaşmazlık durumunda
ölüm halinde
başarı elde edilemediği takdirde
anlaşmazlık halinde
anlaşmazlık durumunda
şüphe halinde
zaruret halinde
tehlike durumunda
puan eşitliği halinde
yangın durumunda
imkânsızlık halinde
ödeyemez durumda bulunduğu zaman
aciz halinde
ihtilaf halinde
zarar ziyan durumunda
gerektiğinde
ihtiyaç halinde
teslim edilmediği takdirde
teslim edilmediğinde
teslim edilmediği takdirde
teslim edilmediği takdirde gönderene iadesi Noun
teslim edilemediği takdirde gönderene iade
teslim edilmediği takdirde gönderene iade
önce ölüm vaki olduğu takdirde
engellenme durumunda
ret halinde
nüksetme durumunda
tekrarlama durumunda
sağ kaldığı takdirde
mecburiyet halinde
acil durumda
savaş durumunda
bitavassut kabul
bittavassut kabul (poliçenin muhatabı tarafından kabul edilmemesi halinde başka biri tarafından kabulü
gerektiğinde başvurulacak adres
bir poliçenin arkasına gereğinde başvurulmak üzere bir adres yazmak Verb
gemideki hasar hakkında yeminli bildiri vermek Verb
ihtiyaç halinde müdahale etmek Verb
bir senet üzerine gerektiğinde atıfta bulunmak için adını yazmak Verb
savaş klozu
gerektiğinde başvurulacak adres
(kambiyo senedi) gereğinde müracaat edilecek adres
… için (halinde) olduğu gibi.
...'de olduğu gibi
bir davanın kapalı celsede bakılmasını talep etmek Verb
bir tıbbi vakada ikinci bir hekime başvurmak Verb
bir davada avukatlık yapmak Verb
(Br) bir davada avukatlık yapmak Verb
istisnai vaka
emsal olarak
söz konusu olan dava
dava konusu
Uluslararası Satış Sözleşmelerinde Seçilen Mahkemenin Yetkisine Dair Sözleşme Noun, International Law
dava evrakı müsbiteleri Noun
mahkemedeki dava ile ilgili belgeler Noun
mahkemede bir deneme davasına bakmak Verb
iyi bir örnek Noun
bir davaya kapalı oturumda bakmak Verb
(Br) kapalı celsede (oturumda) davaya bakmak Verb
davaya kapalı oturumda bakmak Verb
işte size bir örnek
herhalde, her halü kârda, behemahal, mutlaka, ne/nasıl olursa olsun.
In any case, come back tomorrow.
her halükarda Adverb
her belirli vaka için
her halde, her halü kârda, mutlaka.
kat'iyen, asla, hiçbir suretle, hiçbir zaman, sureti kat'iyede, sakın.
bu durumda
bu durum da
öyle ise, ohalde, bu/o takdirde.
In that case come a little earlier.
anlaşmazlık halinde
olayımızda Adverb, Law
bu durumda
somut olayda Adverb, Law
en kötü durumda, en kötü koşullar altında.
bu durumda Adverb
bu durumda
kendi davası konusunda karar verememe
aynen ...'de olduğu gibi Adverb
tıpkı ...'de olduğu gibi Adverb
mahkeme de davayı kaybetmek Verb
mahkemede davayı kaybetmek Verb
birine istisna tanımak Verb
dava evrak-ı müsbiteleri Noun
bir dava ile ilgili olarak belge sunmak Verb
dava hakkında karar vermek üzere oturumu açmak Verb
bir örnek vermek gerekirse