takatinin/tahammülünün üstünde, hadden aşırı. 
 be at the end of one's rope: çaresiz kalmak, bıçak 
 kemiğe dayanmak, takati/tahammülü tükenmek.
                        
                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        Halat, urgan, kınnap ve ağ imalatı (NACE kodu: 13.94)
                        
Noun, Trades-Professions                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        çan/zil ipi: tutup çekerek çan veya zili çalmaya yarayan ip.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        yelken takviye halatı: sağlamlaştırmak için yelkenin etrafına dikilen halat.
                        
Noun, Maritime Traffic                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bağlama halatı: gemide eşyaların birbirine çarpmaması için kullanılan halat.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bir şeyi çekmek için kullanılan ip
                        
                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        birini hareketlerinde serbest bırakmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (balondan sarkıtılan) yönetme halatı.
                        
Noun, Aviation                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        açavele, yük kaldıran halatı yan tarafa çekmek için kullanılan ip.
                        
Noun, Maritime Traffic                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kolay kazanılan para, 
 argo anafor.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (Manila kenevirinden yapılmış) halat, kendir.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kolay/zahmetsiz kazanılan para.
                        
                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        sağa bükülmüş halat.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (birine) aşırı imkân tanımak, sonu felaket olabilen serbest davranışlarına göz yummak, serbest/başıboş 
 bırakmak, kendi haline terketmek.
                        
                        
                     
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (a) aldatmak, kandırmak. 
 Jo let the big boys rope him into stealing some apples. (b) kandırarak yardımını sağlamak.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        katılmaya ikna etmek birini işe koşmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (a) birini kandırıp yardımını/desteğini sağlamak. 
 Mary was roped in to help her mother. (b) aldatmak, 
 faka bastırmak, tuzağa düşürmek. 
 The company ropes in high school students to sell magazine subscription by telling them big stories how much money they can earn.
                        
                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kayakçıların elle tutundukları motorlu çekme halatı
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        Sabrım tükendi.
                        
Sentence, Idioms                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        Tahammülüm kalmadı.
                        
Sentence, Idioms                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        Dayanamıyorum artık.
                        
Sentence, Idioms                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        Katlanacak gücüm kalmadı.
                        
Sentence, Idioms                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        Burama kadar geldi.
                        
Sentence, Idioms                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        birinin yanlışlarını düzeltmemek, hata yapmasına göz yummak, sonu felakete giden tutumunda serbest bırakmak. 
 
 Give him enough rope and he will hang himself: Bırak kendi haline, sonunda belasını bulacak. (kendi ipini kendi eliyle çekecek).