second

Adjective ikinci.
second house from the corner. I live in the second floor.
second gear: ikinci vites.

second person: ikinci şahıs.
Adjective bir daha.
I would like a second cup of tea: Bir çay daha rica edeceğim.
Adjective başka bir.
We had beans and a second vegetable: Fasulye ile başka bir sebze daha yedik.
Adjective ikinci derecede, aşağı, düşük, tâli.
second quality: düşük kalite.
Noun ikinci gelen kimse/şey.
Noun bir dizinin ikinci elemanı.
Noun destekçi, bir öneriyi destekleyen kimse.
Noun (boksta) oyuncuya öğüt veren/yardım eden kimse.
Noun düelloda şahit/yardımcı.
Noun, Automobiles ikinci vites.
He shifted into second: ikinci vitese geçti.
Noun (rütbe/derece/önem vb. itibarile) ikinci gelen şahıs.
Noun (Parlamentoda) (a) bir öneriyi destekleme, (b) öneriyi destekleyen kimse.
Noun, Music (a) bir notadan sonraki nota, (b) ardışık iki nota arasındaki fasıla, (c) şarkıda ikinci ses, (d) alto.
Noun tapon/düşük kaliteli mal, kusurlu mal.
If you want to buy dishes cheaply, you ought to get factory
seconds: Ucuz tabak istiyorsan fabrikanın kusurlu mallarını almalısın.
Verb desteklemek, yardım etmek, yardımcı olmak.
Verb ilerletmek, teşvik etmek.
Verb (Parlamentoda) bir öneriyi desteklemek, teklife katıldığını ilân etmek.
"Will anyone second this motion?"
I second it, Mr. Chairman." "Bu öneriyi destekleyen var mı?" "Ben destekliyorum, sayın Başkan."
Verb (düelloda) şahitlik yapmak
.
Verb (bir göreve) vekil tayin etmek.
Noun saniye, dakikanın 60'ta biri.
Noun saniye, derecenin 60'ta biri.
Noun an, kısa bir zaman.
I'll be back in a second: Hemen döneceğim.
in a split second: bir anda.
Adverb ikinci olarak, onu takiben, onun arkasından.

English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

Indirim kodları, kupon ve kampanyalar için Jarrt

English Turkish Phrases

get one's second wind

yeniden soluk almak Verb

have one's quarter on the second floor

ikinci katta oturmak Verb

second-degree burn

ikinci derece yanık Noun, Medicine

second-degree burn

ikinci derecede yanık Noun, Medicine

be placed second

ikinci olmak Verb

be placed second

ikinci gelmek Verb

be second

bir şey bakımından birinden aşağı olmak Verb

bits per second

ikil/saniye Information Technology

byte per second

saniyedeki bayt sayısı

come in second

yarışı ikinci olarak tamamlamak Verb

come in second

ikinci gelmek Verb

come in second

yarışı ikincilikle bitirmek Verb

get a second

sınavı iyi geçmek Verb

land second

ikinci gelmek Verb

score second

ikinci gelmek Verb

split second

an, lâhza.
For a split second nothing happened.

stand a close second

gözde adayların hemen ardından gelmek Verb

second (final) revise

ikinci (son) prova

second a motion

bir önergeyi desteklemek Verb

second a motion

önergeyi desteklemek Verb

second a petition

bir önergeyi desteklemek Verb

second a vote

bir önergeyi desteklemek Verb

second Advent

Hz. İsanın kıyamette dirilişi.

second an official

bir memuru geçici olarak başka bir yere tayin etmek Verb

second assistant camera

ikinci kamera asistanı Noun, Cinema

second assistant director

ikinci yönetmen yardımcısı Noun, Cinema

kefile kefil

balotaj

ikinci oylama

(nitelik/başarı/işçilik vb. bakımından) ikinci.

second best suit

ikinci en iyi takım giysi

second bill

poliçenin ikinci nüshası Noun

second cabin

ikinci sınıf kamara

second chamber

(Parlamento , Br) Lordlar Kamarası

second childhood

bunaklık.

second city

ikinci büyük şehir

second class

(a) (tren vb.) ikinci mevki, (b) (posta) âdi, ikinci sınıf, (c) (bazı İngiliz üniversitelerinde başarı

derecesi itibarıyla) ikinci.

second Coming

Hz. İsanın kıyamette dirilişi.

second cousin

amca/teyze torunu.

second cousins

büyük büyükanne ve büyük büyükbabaları ortak olan akrabalar Noun

second cover

ikinci kapak (dergi ya da gazetenin ön kapağının içi

second cover

ikinci kapak

second debentures

ikinci sırada öncelikli hisse sahipleri Noun

second degree

(yanıklar ile ilgili olarak) ikinci derece

second degree murder

kasten

second degree murder

ancak taammüden olmayan adam öldürme

second derivative

ikinci türev.

second edition

ikinci baskı

second Empire

(Fransa'da) İkinci İmparatorluk (1852-70).

second engine

yardım lokomotifi

second estate

asiller/lordlar sınıfı.

second fiddle

(a) ikincilik, az önemli durum.
to be/play second fiddle: önemini kaybetmek, gözden düşmek, bir

kenara atılmak. (b) orkestrada ikinci kemanın çaldığı parça.

second floor

ikinci kat (Amerikada zeminkatın hemen üstündeki kat, diğer ülkelerde zemin katın iki üstü).

second front

ikinci cephe

second gear

ikinci vites

second generation computer

ikinci kuşak bilgisayar

second generation product

ikinci kuşak ürün (piyasada mevcut olan bir ürünün geliştirilmiş olanı

second generation product

ikinci kuşak ürünü

second growth

ikinci ürün.

second guess

sonradan fikir yürütmek Verb

second half

ikinci devre Noun, Sports

second half

ikinci yarı Noun, Sports

second hand

(a) saatin saniye ibresi, (b) yardımcı, muavin, (c)
at second hand: dolaylı, başkasından (duyulmuş).

He got the information only at second hand: Haberi başkasından duydu.

dolaylı delil

ikinci porsiyon

yazlık ev

ikinci av

ikinci vatan

tatil evi

(tiyatro) ikinci temsil

komutan yardımcısı

müdür muavini

kumandan yardımcısı

ikincil kavram.

İkinci Enternasyonal: çeşitli ülkelerin sosyalist grupları arasında 1889'da Paris'te imzalanan anlaşma.

second issue

(hisse senetleri) ikinci seri

second issue

(emisyon) ikinci seri

second language

ikinci dil

second last

sondan bir önce

second law of motion

hareketin ikinci yasası.

second law of thermodynamics

Termodinamiğin ikinci yasası.

second layer treaty

ek reasürans sözleşmesi

second level

ikinci sınıf

second lien

ikinci rehin hakkı

second lien

ikinci , üçüncü vb derece ipotek

second lien

ikinci derece ipotek

second lieutenant

asteğmen Military

second lieutenant

asteğmen.

second lob of defence

(Br takas bankaları) ikinci savunma hattı

second mate

(gemide) ikinci zabit.

second mortgage

ikinci ipotek.

second nature

tabiat hükmüne geçen şey, tabiî gelen şey.

second nature

alışkanlık, huy, yerleşmiş âdetler.

second of exchange

poliçenin ikinci nüshası Noun

second offence

ikinci kez işlenen suç

second offence

(US) ikinci kez işlenen suç

second offender

(US) bir suçu ikinci kez işleyen kimse

second offense

ikinci kez işlenen suç Noun

second officer

(gemide) ikinci zabit.

second order

ikinci sipariş

second paper

(ABD'de 5 yıl yaşadıktan sonra) vatandaş olmak için verilen dilekçe.

second partner

ikinci ortak (bir şirkette halk tarafından bilinmeyen faal ortak

second partner

ikinci ortak

second person

ikinci şahıs.
In English you is a second person pronoun.

second pilot

ikinci pilot

second preferred stock

ikinci sınıf tercihli hisse senet dileri Noun

second preferred stock

(US) ikinci sınıf tercihli hisse senetleri Noun

second preferred stock

ikinci sınıf tercihli hisse senetleri Noun

second preferred stocks

ikinci derecede tercihli hisse senetleri Noun

second prize

ikincilik

second quarter of ...

...'in ikinci çeyreği Noun, Economics

ikincilik

aşağı kalitede

ikinci derece

ikinci sınıf

ikinci sınıf halk

ikincisınıf halk

(parlamento) ikinci kez okuma

second Reich

Alman İmparatorluğu (1871-1919).

second Republic

(Fransa'da) İkinci Cumhuriyet (1848-1852).

second round

ikinci tur Noun, Sports

second run through

menkul kıymetlerin ikinci okunuşu

second secretary

(Br) ikinci derece elçilik kâtibi

second sheet

başlıksız sayfa, karbon kopyanın yazıldığı ince kâğıt.

second sight

önsezi, feraset, ileriyi görüş.

second storey

ikinci kat

second story

ikinci kat (Amerikada zeminkatın hemen üstündeki kat, diğer ülkelerde zemin katın iki üstü).

second strike capability

ikinci vuruş yeteneği

second string

(US) (bir takımda , grupta , vb) yedek

second surgical opinion

ameliyat kararı vermeden önce ikinci bir doktorun fikrini alma Noun, Medicine

second teller

ikinci veznedar

second thought(s)

(a) iyice/etraflıca/enine boyuna düşünme, teemmül.
He had too many other worries to give it a second

thought: Bir sürü gaileler arasında onu etraflıca düşünemedi. (b) art düşünce, sonradan akla gelen şey. (c)
on second thought: iyice düşündükten sonra.
On second thought, I don't think I'll go: İyice düşündükten sonra gitmemeye karar verdim.

second tier

ikinci sırada

second to none

kusursuz, en iyi, eşsiz, eşi yok, mükemmel.
be second to none: hepsinden üstün/iyi olmak, hiçbirinden/kimseden

geri kalmamak.
As a piano player, she is second to none.

second turning to the right

sağa ikinci dönemeç

second wave

ikinci dalga Noun, Medicine

second wind

(a) nefesini toplama, (koşu vb.'den sonra) normal solunum, (b) yeniden kazanılan güç/enerji.

second world