two

  1. Noun, Sports iki numara
  2. iki.
    two part: iki kısım.
  3. iki rakamı: 2 veya II.
  4. iki kişi, ikili grup.
  5. iskambilde ikili.
umudunu yalnız bir şeye bağlamamak, yedek bir plânı olmak, bir plân başarılı olmazsa ötekine sarılmak,
iki tarakta bezi olmak, iki meslek sahibi olmak.
He had two strings to his bow, so when he lost his job as a professor he became a doctor.
=
put in one's two cents
argo: tartışmada kendi fikrini/düşüncesini ortaya atmak.
konusunu iki noktaya inhisar ettirmek Verb
ikinci bir imkâna malik olmak.
I have still one string to my bow: Benim için bir imkân/olanak daha var.
iki dereceli yargı Noun, Law
arkalı-önlü Adjective
arkalı-önlü fotokopi Noun, Printing
arkalı-önlü baskı Noun, Printing
İkinci Dünya Savaşı Proper Name, History
İkinci Cihan Harbi Proper Name, History
on ikiye çeyrek kala
ikili
enteresan şeyler
öğrenilmeye değer
ikileşmek Verb
kopmak Verb
birşeyi yarıya bölmek Verb
birşeyi ikiye bölmek Verb
birşeyi ikiye ayırmak Verb
ikişer ikişer.
in two: ikiye, iki (eşit) parçaya.
in a minute or two: bir iki dakikaya kadar.
zavallı duruma düşmek Verb
kesmek Verb
haberdar olmak Verb
ses hızının iki misli
birkaç, bir iki.
(tekil adlardan sonra) en az, … veya iki.
Wait a minute or two: bir iki dakika bekle.
a dollar
or two: bir-iki (birkaç) dolar.
ikiye bölünmek Verb
ikiye ayrılmak Verb
ikiye ayırmak Verb
ikiye ayrılmak Verb
birşeyi ikiye bölmek Verb
birşeyi ikiye ayırmak Verb
kasıntı birinin kibirini kırmak Verb
iki karşıt fikir
ikişer
25 sent, çeyrek dolar. Noun
ikişer
metelik
(US) fikrini anlatma sırası
mangır
(tartışma esnasında) fikir beyanı, görüşünün açıklanması.
çift meclis sistemi
çift meclis sistemi
iki zamanlı motor
iki katlı otobüs
riyakâr
aldatıcı
(US) sipariş üzerine iş yapan simsar
ikişer
iki ağızlı
iki anlamı olan
iki sonucu olan
iki motorlu
ikiyüzlü
sahtekâr
iki ailenin oturduğu ev
iki program (film) birden
iki misli
iki kat
iki parça eyşa
geçmek bilmeyen iki saat
sekizi ikiye bölünce dört eder
birbirleriyle telif edilemeyecek ifade
(US) iki işden para kazanan adam
iki şeritli (yol
(US) iki aylık vadeli mevduat
iki kefilli senet
(US) emre muharrer senet
iki partili sistem
iki kişilik aile
çift fazlı
döpiyes
dö piyes
iki kişilik
bir an, çok kısa bir zaman.
iki taraflı
(US) (iskambil) ikili
(US) önemsiz kimse
(US) iki dolarlık kâğıt para
benekli kayabalığı Noun, Zoology
ikinin karesi
iki katlı
(reklamcılık) sayfanın üçte ikisi
üçte iki çoğunluk
(politika , US) üçte iki çoğunluk ilkesi
iki bin imzalı dilekçe
yılda 2000 iş saati üzerindeki fazla mesai zammı
iki kademeli yönetim kurulu
iki katlı otobüs
iki katlı sistem
(Br) iki kademeli yönetim sistemi
iki kere iki dört eder
iki kollu
iki yollu
iki taraflı
takas sözleşmesi
oymalı cam
(Br) çift kâr
alıcı ve verici radyo cihazı
gidiş gelişi olan cadde
iki kişilik oda
kapasitenin üçte ikisinin altında çalışmak
iki şekilde yorumlanabilir olmak Verb
iki haftalık izin vermek Verb
iki haftalık izin zni vermek Verb
birbirinin modeli
iki parseli birleştirmek Verb
iki şahsı uzlaştırmak Verb
iki yoruma açık olmak Verb
iki ateş arasında, zor/çıkmaz durumda.
be between two fires: iki ateş arasında kalmak, her iki
tarafın da hücumuna uğramak, çıkmaza saplanmak.
iki memleketi birbirine bağlamak Verb
belli sayıda bir ya da (iki , vb) dışında
iki teknenin birbirine bindirmesi
iki aday listesini birleştirmek Verb
iki kişi ara sına girmek Verb
iki belgeyi karşılaştırmak Verb
zihnini iki nokta üzerinde toplamak Verb
iki tanığı yüzleştirmek Verb
iki vagonu birbirine bağlamak Verb
hem iyi hem kötü (etkileri) olmak.
iki hesabın birbirini tutmaması
iki sonuç arasında fark
iki yarıya ayrılmış
iki yarıyarıya ayrılmış
(US) bir şeyi iki gün içinde yapmak Verb
iki puan indirmek Verb
puan indirmek Verb
iki iş arasında bocalamak, iki işi birden yapmaya çalışırken hiçbirini yapamamak (iki cami arasında beynamaz olmak).
iki cephede birden savaşmak Verb
iki cephe de birden savaşmak Verb
iki şeyi birbirine takmak/uydurmak.
az kalsın, nerde ise.
He's just stepped on my clean floor, for two pins I'd hit him!: Tertemiz
yerlere kirli ayakkaplariyle basıverdi, nerdeyse tokatlayacaktım!
iki ay önceden işten ayrılma ihbarı almış olmak Verb
uygunsuz/kritik bir durumda olmak.
iki hafta izni olmak Verb
iki haftalık izni olmak Verb
onu iki kez denedi
iki kişi arasındaki bozuşmayı düzeltmek Verb
iki geceliğine bir oda rica ediyorum
iki nüsha olarak imzalamak Verb
iki üretim sürecinin birbirine bağlılığı
her ikisi de sorumlu
iki davayı birleştirmek Verb
iki kişiyi evlendirmek Verb
iki şey arasında ayırım yapmak Verb
kötünün iyisi
ehven-i şer
kasım kasım kasılarak
iki savaş geçirmiş olmak Verb
iki sayıyı birbiriyle çarpmak Verb
seçenek yok
Küçük mü büyük mü?
Çiş mi kaka mı?
iki numaralı adam
iki şıktan biri
iki sütunluk sayfa
iki kilo luk paket
iki ticari teamül ile ödemek Verb
iki ülke arasında siyasal uyuşmazlık
iki mülkün birbirine yakınlığı
iki puan ilerlemek Verb
sorulmadan fikrini söylemek Verb
(bilinen gerçeklerden) kolayca/kesinlikle sonuç çıkarmak, hükme varmak, olanı/olacağı tahmin etmek/kestirmek.

He had put two and two together and decided who the criminal could be.
mantıkî bir sonuca/hükme varmak, sonunda ne olacağını anlamak, sonuç çıkarmak, istihraç etmek.
bir eve iki kat ilave etmek Verb
iki devletin birbiriyle uzlaşması
iki görüş açısını bağdaştırmak Verb
iki olay arasında ilişki kurmak Verb
(otel) iki kişilik oda
sürtüştürmek Verb
iki efendiye birden hizmet etmek Verb
iki amaca hizmet etmek Verb
iki kişinin arasını bozmak.
iki ülke arasında mekik dokumak Verb
haremlik selamlık olmak Verb
tam iki saat almak Verb
çok ucuz.
saat iki yüze satın alındı
ehven-i şer (iki seçenek varsa)
kötünün iyisi (iki seçenek varsa)
iki evrakı karşılaştırmak evrak memuru
araya girmek Verb
iki taraf arasında hakemlik yapmak Verb
iki fikir arasında sallanmak Verb
iki cephede savaş
iki fikirden hangisini seçeceğini bilememek Verb
iki fikir arasında bocalamak Verb