yakın, yanında, el altında (zaman/yer bakımından).
The day of victory is at hand: Zafer günü yakındır.
Kara Çete, Zorba: ABD'de şantaj ve tethişçilikle tanınmış İtalyan asıllı çata ve haydutlara takılan ad.
bizzat, aracısız, kendi eliyle.
bir başkasının yerine geçici olarak çalışan kimse
(eski İngiliz mahkemelerinde kullanılan) elyazısı (üslûbu).
İsim
geçmişin takıntısı, mazinin yavaşlatıcı/önleyici etkisi.
İsim
mortmain (1&2).
İsim, Hukuk
zabitten ayrı güverte bölümünde çalışan tayfa
güverte bölümünde çalışan tayfa
rençper, çiftlik amelesi.
göğüs göğüse dövüşmek
Fiil
index ile ayni anlama gelir. parmak, el, bir metinde önemli bir kısma dikkati çekmek için konulan el resmi.
mekanik araçlar kullanılmadan yapılmış resim
istediği gibi hareket etmekte serbest olma
sınırsız yetki/serbestlik.
give someone a free hand: tam serbestlik/yetki/salâhiyet vermek.
The committee was given a free hand , with no questions asked about how they spent the money.
have a free hand: istediği gibi harekette serbest olmak.
İsim
full house ile ayni anlama gelir. (poker) ful, dolu el: aynı sayılı üç kâğıtla eşit iki kâğıttan
oluşan el (3 üçlü, 2 altılı gibi).
el sıkma, tokalaşma, aşırı bir memnuniyetle “hoş geldiniz” deme.
el. (İlgili sıfat:
manual).
right/left hand: sağ /sol el.
have/hold in one's hands:
elinde tutmak.
to take someone's hand: birinin elinden tutmak.
to lead someone by the hand: birisini elinden tutup götürmek, yol göstermek.
He's very good/clever with his hands: Çok beceriklidir/elinden iyi işgelir.
clean hands: dürüstlük.
İsim
ele benzer uzuv: yüksek omurgalılarda ön ayağın uç kısmı.
İsim
(hayvanlarda) pençe, kıskaç vb.: tutunma/tırmanma/yakalama organı.
İsim
ibre, gösterge, müş'ir, ele benzer şekil.
The hands of the clock (or watch) show the time.
hour hand: akrep.
minute hand: yelkovan.
second hand: saniye ibresi.
İsim
işçi, amele.
a field/farm hand: tarla/çiftlik amelesi.
a factory hand: fabrika işçisi.
İsim
maharetli/hünerli kimse.
She is a great hand at thinking up new games. an old hand = a good hand: tecrübeli/yetenekli/mahir/ehil kimse, usta, kurt.
An old hand at the job is one who is very familiar with it through long experience.
İsim
hüner, maharet, yetenek, kabiliyet.
The artist's work showed a master's hand.
İsim
(belirli bir iş yapan) kimse.
a poor hand at running a business.
İsim
tayfa, bir topluluğun/takımın bir üyesi.
All hands on the deck! All hands cooperated. The ship was lost with all hands: Gemi bütün tayfaları ve yolcularıyla beraber kayboldu.
İsim
hands: yetki, salâhiyet, kudret, kontrol, sorumluluk, görev, mülkiyet.
Get/become out of hand:
kontrolu dışına/çığırından çıkmak.
The property is no longer in my hands: Mülk elimden çıktı (artık benim malım değil).
The meeting is getting out of hand: will everybody stop talking at once.
İsim
(pazarlık, müzakere vb.'de) durum.
an action to strengthen one's hand: birinin durumunu kuvvetlendirecek girişim.
İsim
vasıta, el ile yapılan iş.
death by his own hand: kendi eliyle ölüm (intihar).
İsim
yardım, himmet, işe karışma.
give/lend a hand to: yardım etmek.
Give me a hand: Bana yardım et/yardım elini uzat.
İsim
yön, cihet, taraf, yan.
The house is on the right hand: Ev sağ taraftadır.
İsim
el yazısı (şekli/üslûbu).
a legible hand. He writes a clear hand.
İsim
alkış tufanı.
give a good/big hand to: çok alkışlamak.
The crowd gave the winner a big hand.
get a big/good hand: çok alkışlanmak.
İsim
vaat, (evlenme vaadi vb.).
He won her hand: Ondan evlenme vaadi aldı.
İsim
karış: atın yüksekliğini ölçmekte kullanılan ≈ 10 cm.'lik ölçü.
This horse is 18 hands high.
İsim
(iskambil) (a) el, (b) sıra, (c) oyun.
İsim
hevenk, (meyve/yaprak vb.) demet.
İsim
handle ile ayni anlama gelir. dokuntu, temas: elle dokununca kumaşın bıraktığı izlenim.
the smooth hand of satin.
İsim
kaynak, mehaz, bilgi/malzeme kaynağı olan şahıs.
She heard his story at first hand. A book written by several hands.
İsim
rol, dahl, sorumluluk, pay, bir işin yapılmasına karışma.
We all had a hand in it.
İsim
yan, taraf, nokta-i nazar, cihet, bakım.
on the one hand : bir taraftan/bakıma.
on the other hand: diğer taraftan.
At her left hand stood two men : Sol tarafında iki adam duruyordu.
İsim
(el ile/elden) vermek, uzatmak.
hand me that book, please. Please hand me the butter.
Fiil
yardım etmek, el vermek, elinden tutup götürmek.
He handed the elderly woman cross the street. To hand a lady into the bus.
Fiil
(a) yelken istinga edip sarmak, (b) çekerek taşımak.
Fiil, Denizcilik
el yapısı, el ile işlenmiş.
Sıfat
elde taşınan, ele giyilen.
Sıfat
handle ile ayni anlama gelir. dokuntu, temas: elle dokununca kumaşın bıraktığı izlenim.
(bir şeyi, özellikle gıdayı) elden ele geçirmek/dolaştırmak.
(taş devrine mahsus) el baltası, taştan yapılmış balta.
İsim
(a) (mahkeme kararını) tebliğ etmek, bildirmek, (b) nesilden nesile iletmek/nakletmek.
This custom has been handed down since the 17th century. This ring has been handed down in my family. (c)
ABD açıklamak, resmen beyan etmek.
The board of directors will hand down the figures on Monday.
el büyüteci, pertavsız.
İsim
üç ayaklı sepha kullanılmadan elde çekilmiş film
(yetkili kimseye) tevdi/teslim etmek, vermek.
The tests were handed in to the teacher. hand in one's resignation: istifasını vermek.
(a) el ele, (b) elbirliğiyle, işbirliğiyle, beraber, yanyana.
Doctors and nurses work hand in hand to save lives. Dirt and disease go hand in hand.
faturaların muamelesini yapmak
Fiil
el büyüteci, pertavsız.
İsim
(el ile yürütülen) çim biçme makinesi.
İsim
(nesilden nesile) geçirmek, elden ele vermek/devretmek.
The silver service was handed on to the eldest daughter.
(a) (bedava) dağıtmak, tevzi etmek.
The storekeeper handed out free candies. (b) düzenlemek, tertip
etmek, icra/ifa etmek, donatmak.
hand out severe punishment: şiddetli ceza vermek.
(a) tevdi/emanet etmek.
The captain was unwilling to hand over the command of his ship (to a younger man). (b) vermek, devretmek, teslim etmek.
zarif kaliteli yazı kâğıdı
(bir şeyi, özellikle gıdayı) elden ele geçirmek/dolaştırmak.
birbiri arkasına, arkası kesilmeden, sıra ile, ara vermeden, fasılasız, bilâfasıla.
Zarf
el sıkma ile sonuçlanan satış
el kıskacı, kenet, marangoz kenedi.
İsim
yumruk yumruğa, göğüs göğüse.
to fight hand to hand.
matbaacılıkta el yapımı baskı klişesi
işarî oy
Siyaset-Ulusl. İlişkiler
işaret oyu
Siyaset-Ulusl. İlişkiler
akrep, saatleri gösteren ibre.
İsim
(a) hazır, elde mevcut, emre âmade.
money in hand. (b) hazırlanmakta, yapılmakta.
The work is now in hand: İş ele alınmıştır/yapılmaktadır. (c) gözaltında, kontrol altında.
The situation is now in hand: Durum kontrol altına alınmıştır (Şimdi duruma hakim bulunuyoruz).
These children need taking in hand: Bu çocukları yola getirmek gerekir.
görünmez el (rasyonel özçıkar peşinde koşmanın toplumca arzu edilen sonuçlar doğuracağı kavramı
(a) elde/depoda (mevcut), emre âmade, hazır.
cash on hand: hazır/peşin para.
The supermarket has lots of oranges on hand.
I have a lot of work on hand: Elimde çok işim var. (b) kaçınılmaz, önüne geçilemez, (vukuu) muhakkak, (c)
ABD mevcut, hazır.
I will be on hand tomorrow.
bitiştirilmiş harflerle yazılmış el yazısı
özellikle de konuta tecavüz eylemlerinde suçun şiddet ve zor kullanarak ya da çok sayıda kimselerle işlenmesi
(a) yakın, erişilebilir, (b) elde, bir kimsenin mülkiyetinde.