(işin) en zor kısmı(nda).
to be at the end of one's tether: çaresiz kalmak, çaresizlikten kıvranmak.
(piyasanın) kriz içinde olmak
Fiil
müşkül durumda olmak
Fiil
birinin anlayamayacağı düzeyde olmak
Fiil
iki tehlike arasında, çaresizlik içinde, (aşağı tükürsem sakalım, yukarı tükürsem bıyığım).
derin.
a deep well. the deep sea. deep end: (havuzun) derin tarafı.
a deep wound.
deep concern: derin/yakın ilgi.
deep sigh: derin iç çekmesi.
a deep breath. deep sleep.
deep-set (eyes): derinde/çukur (gözler).
two/four deep
ask. iki/dört sıra.
The crowd on the pavement was 12 deep: Kaldırımdaki kalabalık 12 sıra teşkil ediyordu.
geniş.
a deep shelf. a deep piece of land.
deep-chested: geniş göğüslü.
derinlikte.
deep in the woods: ormanın derinliklerinde.
deep below the surface: yüzeyden çok derinde.
anlaşılmaz, karmaşık, esrarengiz, muğlâk, karanlık.
deep dark secrets. deep waters: bir
konunun bilinmeyen/karanlık tarafları.
deep scientific principles. a deep allegory.
ciddî, vahim, şiddetli.
deep disgrace.
içten, samimî, gönülden, yürekten (gelen).
deep sorrow.
kavrayıcı, ilginç, meraklı.
deep study.
(ses) boğuk, kalın, pes.
in a deep voice: boğuk bir sesle.
ince ve keskin zekâlı, kavrayışlı, zeki.
a deep mind/understanding/thinker.
kurnaz, hilekâr, usta.
He's a deep one: Kurnazın biridir.
a deep and crafty scheme. deep plan: gizlice/ustaca hazırlanmış plan.
dalmış, batmış.
a man deep in debt: borca batmış/gırtlağa kadar borç içinde bir adam.
dalmış, bütün dikkat ve düşüncesini vermiş, çok meşgul.
deep in thought: derin düşünceye dalmış.
deep in a book: kitaba dalmış.
derinlik, denizin/nehirin vb. en derin yeri.
commit a body to the deep: ölüyü denize gömmek.
iskandil ipi üzerinde iki işaret arasındaki uzaklık. mark1 (14).
Denizcilik
derinler(de), derinlikte, derinliğine.
The boat rode deep in the water. He pushed his stick deep (down) into the mud.
içerilerine, derinliklerine, şiddetle.
We walked deep into the woods.
deep-felt: şiddetle hissedilmiş.
(zamanca) çok ileriye, geç vakitler(d)e.
He claimed he could see deep into the future. They danced deep into the night.
derin derin, derinlemesine, enine boyuna.
to breath deep: derin derin nefes almak.
He went deep ino the matter.
deep laid scehemes: enine boyuna düşünülmüş planlar, gizli ve geniş planlar.
çok faiz ödeyen sabit faiz oranlı menkul kıymet
nominal değerinden yaklaşık yüzde yirmisi kadar iskontolu satılan tahvil
kalbimin derinliklerinde
Zarf
kalbimin (en) derinlerinde
Zarf
(yiyeceklerin kızartıldığı) kızgın yağ.
İsim
dalgın, kendini tamamen vermiş, bütün düşüncesini bir şey üzerinde toplamış (başka şeyin farkında değil).
Edat
içten öpüş, dilleri birbirine sürterek öpme
İsim
enine boyuna düşünülmüş planlar
İsim
derin kaygı çizgileri
İsim
derin kaygı çizgileri
İsim
derin cep
İsim, Rekabet Hukuku
tali şirket kendi sektöründeki bağımsızlarla rekabet edebilmek için ana şirketten daha fazla kaynak çekebilir
bazı tali şirketlerin aynı büyüklükteki bağımsız bir şirketten daha çok fon harcadığı kuramı
derin cepler (büyük nakit yedekler ve onları kullanma istekliliği
derin deniz deşarj sistemi
kaldırılması güç veya olanaksız
kesinlikle reddetme, kat'î red.
They gave his ideas the deep six.
İsim
ABD'nin güney (özellikle Meksika Körfezine sahili olan) eyaletleri.
İsim
derin devlet
İsim, Siyaset-Ulusl. İlişkiler
derin yapı: üretici-dönüşümsel dilbilgisinde, sözdizimsel bileşende elde edilen, evrensel nitelikli olduğu
varsayılan, biçimsel, soyut tümce yapısı.
İsim
üstesinden gelemeyeceği zor işlere bulaşmak
Fiil
birdenbire kızmak/öfkelenmek/parlamak, tepesi atmak, çileden çıkmak.
(a) çileden çıkmak, tepesi atmak, çok kızmak/öfkelenmek, (b) kendini zor duruma sokmak, düşünmeden ileri
atılmak, (c) duygusal kontrolu kaybetmek, intihar etmek.
başı dertte, şaşkınlık içinde.
He's been in deep water ever since he got fired from his job.
başı dertte, sıkıntılı/müşkül durumda.
in smooth water Brit.- argo (gaileden sonra) dertsiz,
pürüzsüz, meselesiz, gailesiz, yolunda.
in low water:
Brit.- argo parasız, meteliksiz.
kış ortasında.
the deep of winter: karakış.
deep into the night: gecenin ilerlemiş saatlerinde,
gecenin geç vaktinde.
dizboyu derinliğinde olan
büyük ilgi ile dinlemek
Fiil
(birisini) kemali hürmetle/derin saygı ile selamlamak.
bir konuyu iyiden iyiye araştırmak
Fiil
(US) bir grup sivilin içinde casus olarak kullanılmak üzere bir subayın kıyafet değiştirmesi
büyük mali sıkıntılara girmek
Fiil
düşüncesizce taahhüt altına girmek
Fiil
Durgun sular derin olur. (Derin düşünen insanlar çok konuşmaz).
Sıfat
gece yarısına kadar çalışmak
Fiil
enginler, deniz, derya, umman.
en zor taraf.
thrown in at the deep end: bir işin zorluklariyle birdenbire (umulmadık bir anda) karşılaşmış.