canlı olarak yayınlanmak
Fiil
yaşamak, hayatta/berhayat olmak.
live long! Çok yaşa! Varol!
Was he still living when the doctor arrived? Grandfather lived to the age of 90.
Fiil
sağ olmak, canlı olmak.
He still lives: Hâlâ sağ (hayatta)dır. (Bu anlamda “
He's still alive” demek tercih edilir.
Fiil
var olmak, mevcut olmak.
Fiil
live on/upon (a): … ile geçinmek.
to live on one's income: geliri ile geçinmek.
One has got to live: İnsan geçinmek zorundadır/Geçim dünyası bu. (b) … ile beslenmek.
to live on rice.
Fiil
oturmak, eğleşmek, ikamet etmek.
to live in a cottage.
Fiil
ömür/hayat sürmek/geçirmek, (belirtilen şekilde) yaşamak.
They lived happily ever after: Uzun,
mutlu bir ömür sürdüler.
to live a double life: iki yüzlü hayat yaşamak.
Fiil
yaşantısını düzenlemek, hayatını tanzim etmek.
Fiil
hayatın tadını çıkarmak, (hayattan) kâm almak.
Fiil
canlı, hayatta, diri, yaşayan.
live animals.
Sıfat
hayata/canlılara ait.
Sıfat
hayat/canlılık emaresi gösteren.
The live sounds of the forest.
Sıfat
zinde, hayat dolu.
His approach in any business dealing is live and fresh.
Sıfat
enerjik, uyanık, atik, çevik.
a live personality.
Sıfat
güncel, hayatî, çok önemli.
a live problem: güncel sorun.
a live issue: çok önemli mesele.
Sıfat
yanan (kor/ateş).
a live coal.
live embers: sönmemiş ateş korları.
Sıfat
parlak, canlı (renk).
Sıfat
iyi zıplayan.
a live tennis ball.
Sıfat
halen oynanmakta olan (maç vb.).
Sıfat
patlamamış (bomba, mermi vb.).
live ammunition.
Sıfat
gerilimli, akımlı, gerilim/akım taşıyan/ileten, dokunulursa çarpar.
a live wire.
live rail: akım ileten ray.
Sıfat, Elektrik-Elektronik
hareketli, hareket eden, müteharrik.
the live head of a lathe.
live load: hareketli yük.
Sıfat
basılmaya hazır.
Sıfat, Matbaacılık
canlı (yayın). I
t wasn't a recorded show, it was live.
Sıfat
asıl yerinden ayrılmamış (kaya).
Sıfat
canlı olarak, oluşum halinde iken, vukubulduğu anda, ânında, sıcağı sıcağına.
The concert will be broadcast live.
Zarf
ahlaki bir hayat sürmek
Fiil
sıradan bir hayat sürmek
Fiil
sessiz sakin bir hayat sürmek
Fiil
sakin bir hayat sürmek
Fiil
vur patlasın çal oynasın hayatı sürmek
Fiil
münzevi hayatı sürmek
Fiil
ülke dışında yaşamak
Fiil
yolun karşısında oturmak
Fiil
yaşamını birşeye adamak
Fiil
kimsenin işine karışmadan yaşamak, etliye sütlüye karışmamak, herşeyi hoş görmek, herkesin hakkını teslim etmek.
(reklamcılık) direkt anons
kiracı olarak oturmak
Fiil
(a) …'den geçimini sağlamak, (b) kurallara/tüzeye uymak.
birşey yaparak hayatını kazanmak
Fiil
birşeye göre yaşamak
Fiil
birşeyin gereklerine göre yaşamak
Fiil
aklını kullanarak para kazanmak
Fiil
alavere dalavereyle geçinmek
Fiil
kuvvet verici mil ucu: torna vb.'nin işi taşıyan ve dönen parçası.
İsim
komşu kapısı yakınında oturmak
Fiil
canlı reklam
İsim, Reklamcılık
canlı müşteriler (belirli bir şirketle alışverişi sürdüren faal müşteriler
İsim
(bir şeyi) unut(tur)acak/affettirecek şekilde yaşamak, zamanla unut(tur)mak.
to live down a slander:
bir iftirayı unutturacak şekilde yaşamak.
He made a mistake and couldn't live it down : Yaptığı hayatı ömrü boyunca unutamadı.
ekonomik bir yaşamı olmak
Fiil
radyo ya da televizyonda kontrol odasından değil de
stüdyodan yayınlanan seslerin giderek azalması
(a) ömrünü vakfetmek, işi gücü … olmak.
He lives for his car. (b) bütün ümidini (bir şeye) bağlamak,
… için yaşamak.
She lives for her only son.
mutlu bir şekilde yaşamak
Fiil
mutluluk içinde yaşamak
Fiil
biriyle mutlu yaşamak
Fiil
biriyle mutlu yaşamak
Fiil
namuslu hayat sürmek
Fiil
(hizmetçi vb.) çalıştığı evde yatıp kalkmak/barınmak.
live out: çalıştığı evden başka yerde oturmak.
Their butler, cook and chauffeur live in, but the two maids live out.
(Br) kendi dairesinde oturmak
Fiil
sersefil hayat sürmek
Fiil
büyük yoksulluk içinde yaşamak
Fiil
bolluk içinde yaşamak
Fiil
hali vakti yerinde olmak
Fiil
korku içinde yaşamak
Fiil
zamanını boşa harcamak
Fiil
kiralık odalarda oturmak
Fiil
emekli hayatı yaşamak
Fiil
bolluk içinde yaşamak
Fiil
mahrumiyet içinde yaşamak
Fiil
refah içinde yaşamak
Fiil
inziva hayatı yaşamak
Fiil
geçmişe takılıp kalmak
Fiil
göze batmadan yaşamak
Fiil
devamlı yolculuk etmek
Fiil
büyük yoksulluk içinde yaşamak
Fiil
feci sefalet içinde yaşamak
Fiil
yeniden kullanılacak olan kullanılmış dizili harfler
tutumlu hayat sürmek
Fiil
yandaki evde oturmak
Fiil
yeşil meşe
(Quercus virginiana): G ABD'de yetişen ve daima yeşil kalan bir tür meşe. Georgia eyaletinin simgesi.
İsim, Botanik
bu türden herhengi bir ağaç.
İsim
yeşil meşe kerestesi.
İsim
(a) yaşamaya devam etmek, (b) … ile yaşamak/geçinmek/beslenmek.
to live on fruit/vegetables: meyve/sebze
ile beslenmek.
live on the rent from one's property: emlâkinin kirası ile geçinmek.
live on someone : birisinin sırtından geçinmek.
(Br) sosyal yardımla geçinmek
Fiil
kendi geliriyle geçinmek
Fiil
(a) savurgan, müsrif, kolayca para harcayan, (b) bön, enayi, avanak.
(a) sonuna kadar yaşamak/dayanmak, ömrü vefa etmek.
Will the old man live out the next year? (b)
(hizmetçi vb.) dışarıda (çalıştığı evden başka evde) oturmak.
şehir dışında yaşamak
Fiil
şehir dışında oturmak
Fiil
radyo ya da televizyonda canlı yayın
sessiz sakin yaşamak
Fiil
sessiz sakin bir hayat sürmek
Fiil
hemen köşebaşında oturur olmak
Fiil
gerçek mermi
İsim, Askerlik
(evli çift) ayrı yaşamak
Fiil
gösterişsiz şekilde yaşamak
Fiil
taze buhar, güçlü buhar, kazandan gelen basınçlı buhar.
İsim
basınçlı buhar
İsim, Makine
gece gündüz garaj servisi
radyo ya da televizyonda kayıda alınmış bir bildiriye eklenen canlı olarak yayınlayacağı bir mesaj
televizyonda canlı verilen basın konferansı
(bir badireden/çetin bir işten) sağ salim çıkmak, ölmemek, sağ kalmak, eceli gelmemiş olmak.
He lived through the Second World War.
zor zamanlar geçirmek
Fiil
iki savaş geçirmiş olmak
Fiil
radyo ya da televizyon istasyonunun başka bir istasyondan naklen canlı olarak yayınlanacak bir mesaj
birşeyi görecek kadar uzun yaşamak
Fiil
ömrü birşeyi görmeye yetmek
Fiil
hayvanı canlı olarak yakalayan tuzak.
İsim
canlı aşı
İsim, Farmakoloji
sistem çözümleyicileri gibi bilgisayar işlerinde çalışan personel
gerçek yük (canlı bir çiftlik hayvanı ağırlığı
gerilimli/akımlı tel, güç ileten elektrik teli.
İsim
açıkgöz/faal/atak/atik kimse.
İsim
akımlı tel,
mec. pek faal kimse.
(a) birlikte yaşamak, bir arada (karı-koca gibi) yaşamak, (b) sabretmek, tahammül etmek, sabır/tahammül
göstermek, dayanmak, alışmak.
biriyle birlikte yaşamak
Fiil
biriyle aynı evde oturmak
Fiil
bütün kaygısı kendi olmak
Fiil
şüpheli noktayı açığa kavuşturan veya dramatik etki yaratmak için yapılan açıklama