önceki bir tarihi atmak Fiil
bir kavgada daima ön safta olmak Fiil
bir kavgada daima ön safhada olmak Fiil
önde durmak Fiil
ön de durmak Fiil
tanınmak Fiil
ilerlemek Fiil
temayüz etmek Fiil
ün salmak Fiil
açığa çıkmak Fiil
sivrilmek Fiil
kendini yangından çıkmış gibi hissetmek Fiil
önde(ki), ön+, ön tarafta (bulunan), başta, baş tarafta.
the fore and hind legs of a horse. Your seat
is in the fore of the aircraft.
ilk, birinci, evvelki, önceki.
önde/baş tarafta/pruvadaki. Denizcilik
öne doğru, ön taraf(ta), pruvada.
The sailor went fore to see that the sail was properly in place. Denizcilik
önce.
ileriye.
ön taraf, baş, önde olan şey.
before
gemi boyunca, baş-kıç doğrultusunda, baştanbaşa, baştan kıça kadar, uzunlamasına, boydan boya.
mec.
tepeden tırnağa.
The ship was manned fore-and-aft = fore and aft as it sailed into harbor on a visit to a foreign port.
His body was protected by armor fore-and-aft = fore and aft: Bedeni, tepeden tırnağa zırhlarla korunmuştu.
(Br) ikinci mevki yolcu kamarası
bir yük gemisinde en başta olan ambar
yakın geçmişte ün kazanmış olmak Fiil
elinin altında parası bulunmak Fiil
trenin baş kısmında
pruva direği.
at the fore: pruva direğinde.
the fore part: ön/baş taraf.
(a) öne, başa, ön/baş tarafa.
come to the fore: başa/öne geçmek, ilerlemek, sivrilmek, seçkinleşmek,
temayüz etmek.
He soon came to the fore as a professor. (b) hazır, âmade, elde mevcut.
He's never to the fore when there's work to be done.
ön planda
reinforced bored pile İsim, İnşaat
bored pile İsim, İnşaat