kemer.
The bridge has 12 arches: Köprünün 12 kemeri vardır.
Mimarlık
yay, kavis.
The great blue arch of the sky: Mavi gök kubbesi.
kemerli, yay gibi/kavisli/mukavves/çukur nesne.
the arch of the foot: taban çukuru.
tâk.
a triumphal arch: tâkı zafer.
kemer yapmak, kemer şeklinde tavan yapmak.
kıvırmak, yay şeklinde bükmek.
A horse arches its neck.
kemer şeklini almak.
The trees arched over the path.
baş, şef, en önemli/büyük, … şahı.
the arch rebel: âsilerin başı, baş âsi.
His arch rival for the position was a younger man: O mevki için en büyük rakibi genç bir delikanlı idi.
Sıfat
açıkgöz, kurnaz, şeytan gibi.
an arch look: kurnaz bir bakış.
Sıfat
cilveli, edalı, nazlı.
an arch smile: cilveli bir gülümseme.
Sıfat
kibirli, mağrur, tepeden bakan, hakir gören.
When he made that silly remark, she gave him an arch look.
Sıfat
diş çukurları yayı: çene kemiklerinde dişlerin oturduğu yay gibi kısım.
“baş-, en büyük/önemli, … şahı”.
ör.: archduke, archbishop.
Ön Ek
önekinin değişik şekli: “ilk, ilkel, başlıca”.
centering = centring ile ayni anlama gelir. kemer kalıbı.
solungaç yayı, balıklarda yutağın yanlarında bulunan ve solungaç ipliklerini taşıyan yay biçimli oluşum.
Gotik tarzı/sivri kemer, merkezleri farklı iki çember yayından oluşan kemer.
ters kemer (temellerde kullanılır).
lancet ile ayni anlama gelir. sivri kemer, mızrak başına benzer kemer.
deveboynu kemer, sivri tepeli kemer, sivri tepede birleşen iki S şeklinde kemer.
(a) (omurgalılarda) göğüs kemeri, ön ayakları göğüse bağlayan kemikli/kıkırdaklı yay, (b) (insanda) omuz
kemiği, kolu iskelete bağlayan kemik.
proscenium ile ayni anlama gelir. çerçeve, perde kemeri, sahneyi salondan ayıran ve perdeyi taşıyan kemer.