(a) buharlaşıp azalmak, (kaynayıp) suyunu çekmek, özü kalana kadar kaynamak, (b) kısaltmak, kısmak, özetlemek.

to boil down a newspaper article: bir gazete makalesini özetlemek.
This is what his argument boils down to … : İtirazının özeti şu … (c) işaret etmek, özet/sonuç olarak göstermek/işaret etmek, sonucuna varmak, müncer olmak.
It all boils down to this: Sözün kısası/özeti şudur.
It all boils down to a clear case of murder: Bütün bunlar, apaçık bir cinayet karşısında bulunduğumuzu gösteriyor.
It all boils down to the same thing: Hepsi aynı kapıya çıkar/hepsinin sonucu aynıdır.