1. sallanma, sarkma, asılma, asılıp sallanma.
  2. sallanan/sarkan/asılı duran şey.
  3. asılıp sallanmak, asıp sallamak.
    keys dangling from a chain.
  4. sark(ıt)mak.
  5. as(ıl)mak, asılıp sallanmak.
    to dangle the key on a chain: anahtarı zincire takıp asmak.
  6. askıda/muallâkta/şüpheli olmak.
peşinden koşmak.
aklını çelmeye çalışmak, vaatlerle kandırmaya uğraşmak. 7.
keep someone dangling
k.d.:
bir kimseyi şüphe ve tereddüt içinde bırakmak/bekletmek, boşuna üzmek.
She likes to keep her lovers dangling. Don't keep me dangling, tell me if I passed the test.
aklını çelmeye çalışmak, vaatlerle kandırmaya uğraşmak. 7.
keep someone dangling
k.d.:
bir kimseyi şüphe ve tereddüt içinde bırakmak/bekletmek, boşuna üzmek.
She likes to keep her lovers dangling. Don't keep me dangling, tell me if I passed the test.