fasten on/upon

  1. yapışmak, sarılmak, kuvvetle bağlanmak.
    to fasten on an idea: bir fikre bağlanmak/saplanmak.
  2. (göz) dikmek, (gözlerini) ayırmamak, dikkatle/ısrarla bakmak.
    His gaze fastened on the jewels.

    He fastened his eyes on her: Gözlerini ona dikti.
  3. (suç vb.) üzerine atmak/yükletmek.
    to fasten a crime on someone: cürmü birisinin üzerine atmak.

    He tried to fasten the blame upon his companions: Kabahati arkadaşlarına yüklemeye çalıştı.