1. Fiil bağlamak.
    fasten your seat belts! Güvenlik kemerlerinizi bağlayınız.
  2. Fiil (kapı) sürmelemek, kilitlemek, (düğme vb.) iliklemek.
    Did you fasten the door? He fastened (up) his coat.
  3. Fiil kapa(n)mak, kapatmak.
    to fasten a monkey in a cage. The bag won't fasten properly.
  4. Fiil takmak.
    to fasten a nickname on someone: birine lâkap takmak.
  5. Fiil (gözünü/düşüncelerini) çevirmek, tevcih etmek.
  6. Fiil sağlamlaş(tır)mak.
  7. Fiil dikmek, tutturmak, iliştirmek.
    He fastened the pages with a pin.
kopçalamak Fiil
bir suçu birine yamamak Fiil
bir kapıyı sımsıkı kapamak Fiil
birine ad takmak Fiil
çırak sözleşmesi imzalamak Fiil
sözleşmeyle çıraklığa almak Fiil
birinin aleyhinde bir makale yazmak Fiil
bir borç yüklemek Fiil
birine yükümlülük yüklemek Fiil
(bir kimseye) karar verdirmek.
Can you fasten him down to a firm date?
yapışmak, sarılmak, kuvvetle bağlanmak.
to fasten on an idea: bir fikre bağlanmak/saplanmak.
(göz) dikmek, (gözlerini) ayırmamak, dikkatle/ısrarla bakmak.
His gaze fastened on the jewels.

He fastened his eyes on her: Gözlerini ona dikti.
(suç vb.) üzerine atmak/yükletmek.
to fasten a crime on someone: cürmü birisinin üzerine atmak.

He tried to fasten the blame upon his companions: Kabahati arkadaşlarına yüklemeye çalıştı.
iliştirmek Fiil
sorumluluğu birinin üzerine atmak Fiil
tutuşturmak Fiil
bir kutuyu bağlamak Fiil
düğümlemek Fiil