1. akma, akıntı, akış.
  2. met akıntısı, taşma, boşalma.
  3. (sürekli) değişme/değişiklik/tahavvül.
    His political views are in flux. Language is always in a state of flux.
  4. kararsızlık, istikrarsızlık, sebatsızlık.
    be in a state of flux: kararsız olmak, sık sık değişmek.

    years of political flux and turmoil: siyasî istikrarsızlık ve kargaşalık yılları.
  5. Patoloji (a) bağırsaklardan anormal akıntı, (b) dizanteri.
    bloody flux: kanlı basur/dizanteri.
  6. Fizik (a) akı, seyelân.
    flux density: akı yoğunluğu.
    magnetic flux: mıknatıs akısı. (b) akış
    hızı, debi, bir akışkanın birim zamanda akan miktarı.
  7. (a) eritken, döküm katığı: ergiyince bir maden içindeki yabancı madde ile birleşerek kolayca ayrılan
    ve geride arı maden bırakan madde, (b) ergimiş madenin oksitlenmesini önleyen ve önce oluşmuş oksitleri ayıran madde (lehim yağı gibi).
    Rosin is used as a flux in soldering.
  8. kaynaşım, (birlikte) ergime/kaynaşma.
    metal in flux.
  9. akar-cam: emaye işinde kullanılan ve kolayca ergiyen bir tür cam.
  10. ergi(t)mek, sıvılaş(tır)mak.
  11. kaynaştırmak.
  12. ergiyip akmak.
  13. boşaltmak.
dysentery İsim
işyeri değiştirme
ışık akısı (lümen olarak).
mıknatıssal akı.
taşma
akış kesafeti
pusula, yerin mıknatıssal alan yönünü gösteren alet.
para akışı
pusula, yerin mıknatıssal alan yönünü gösteren alet.