açıksözlü, dürüst, samimî, yürekten, içi dışı bir.
to be frank with someone: birisine karşı dürüst
davranmak/açık konuşmak/samimî fikrini söylemek.
Will you be quite frank with me about this matter (=tell me the truth, without trying to hide anything).
My frank opinion is that … : Samimî kanaatim şudur ki …
açık, apaçık, âşikâr, dobra dobra, gizlisi saklısı olmadan.
a frank appeal to base motives.
postada ücretsiz gitmesi için mektup/paket üzerine atılan imza/konulan işaret.
(mektup, paket vb.) posta ile ücretsiz gönderme hakkı.
ücretsiz giden mektup, paket vb.
postada ücretsiz gitmesi için mektup/paket vb. üzerine işaret koymak/imza atmak.
mektuba posta ücretinin ödendiğini gösteren damga basmak.
bir kimseyi ücretsiz/serbestçe geçirmek.
serbest geçiş hakkı tanımak.
to frank a visitor through customs.
Ren vadisi yerlisi
esk. Alman halkından bir kimse.
İsim
Frenk, Batı Avrupalı.
İsim
suçunu açıkça itiraf etmek
Fiil