selamlama(k), yüksek sesle ismiyle çağırarak selam verme(k).
An old friend hailed me from the other side of the street.
seslenme(k), (yüksek sesle) çağırma(k).
to hail a cab.
alkışlama(k), tezahürat yapma(k).
The crowd hailed the conquerors.
atama(k), tayin etme(k).
They hailed him captain.
(çapı 8 mm'den büyük) dolu.
dolu yağmak.
It hailed the whole afternoon.
hail on/upon: dolu gibi yağ(dır)mak.
The plane hailed leaflets on the city. to hail curses on someone: birine küfür/lânet yağdırmak, verip veriştirmek.
(yağmur/dolu gibi) yağma.
a hail of bullet: kurşun yağmuru.
a hail of question: soru yağmuru.
biriyle hemen laubali olmak
Fiil
… (olarak) tanımak.
They hailed it as work of art. They hailed him as king.
yağmur gibi yağ(dır)mak.
He rained down curses on their heads. Troubles rained down.
candan, canayakın, canciğer, sıcakkanlı, çabuk ahbap olan (kimse).
…'li olmak, doğum yeri … olmak, …'den gelmek.
Where do you hail from? Nerelisin?
Where does this ship hail from? Bu gemi nereden geliyor?
aslen İstanbullu olmak
Fiil
İstanbul doğumlu olmak
Fiil
mahkemeye götürmek
Fiil, Hukuk
“selam ey Meryem!”: Katolik kiliselerinde okunan bir duanın ilk iki kelimesi.
dolu hasarına karşı sigorta