1. değersiz/önemsiz şey.
    It's a mere triffle: Son derece önemsiz bir şeydir.
  2. az miktar, cüz'î şey.
  3. ucuz ve âdi süs eşyası.
  4. pandispanyalı meyveli tatlı.
  5. kalay-kurşun alaşımı.
  6. triffle with: oynamak, dalga geçmek, hafiften almak, oyalamak, önem vermemek. Don't triffle
    with me: Benimle dalga geçme. He sat trifling with a pen: Oturmuş kalemiyle oynuyordu. He is not a man to be triffled with: O hiç şakaya gelmez = önemsenmeyecek (yabana atılacak) bir kimse değildir. Don't triffle with your health: Sağlığınızla oynamayın.
  7. eğlenmek, gönül eğlendirmek, oyalanmak.
  8. vaktini boşuna harcamak, vakit öldürmek, âvarelik yapmak.
    to triffle the hours away: saatlerini boşuna geçirmek.
  9. boş şeyler konuşmak, gevezelik/havaîlik etmek
biraz.