1. su üzerinde, yüzen.
    The ship was set afloat: Gemi yüzdürülmüştü.
    keep afloat: su üzerinde durmak.
  2. açık denizde, gemiye yüklenmiş.
    to keep ship afloat: gemiyi açık denizde tutmak.
    Much wheat
    was afloat: Gemiye çok buğday yüklenmişti.
  3. su basmış, suya garkolmuş.
    The main deck was afloat: Ana güverteyi su basmıştı.
  4. akıntıya terkedilmiş, suya bırakılmış, su/akıntı ile sürüklenerek, başıboş, kontrolsuz.
    afloat from
    place to place: bir yerden bir yere akıntı ile sürüklenerek.
    Our affairs are all afloat: İşlerimiz başıboş bir haldedir.
  5. (ağızdan ağıza) dolaşan, şayi.
    A rumor is afloat: Bir söylenti dolaşıyor.
  6. borçtan kurtulmuş, masrafını çıkaran.
    to keep a venture afloat: riskli bir işi borçsuz devam ettirmek.

    to stay afloat: borçsuz yaşamak.
yüzer halde olmak Fiil
yüzer halde yük
yoldaki mallar
yüzdürmek Fiil
oturduktan sonra yüzmek Fiil
gemiyi yüzer halde boşaltmak Fiil
iş kurmak Fiil
yoldaki gemi ile gelen mal
(gemi ile gelen) yoldaki mal
yoldaki mallar İsim
bir işi ayakta tutmak Fiil
gemiyi yüzdürmek Fiil
su yüzünde kalmak Fiil
senet dileri tedavülde tutmak Fiil
senetleri tedavülde tutmak Fiil
su yüzünde kalmak Fiil
sefer sırasında hizmet görmek Fiil
sefer sırasında hizmet
gemiyi suya bırakmak Fiil
dedikodu çıkarmak Fiil
gemiyi yüzdürmek Fiil
yüzdürmek.
dedikodu çıkarmak Fiil
su yüzünde durmak Fiil
daima yüzer halde
yüzer birlik İsim, Askerlik
biri hakkında dolaşan kötü dedikodular İsim