1. İsim kulak, işitme organı.
    She leaned over and whispered in my ear.
  2. İsim (dış)kulak.
    The rabbit pricked up its long pink ears when it saw me.
  3. İsim işitme duyusu.
    Sounds pleasing to the ear.
  4. İsim müziğin inceliklerini sezebilme yeteneği.
    have a good ear (for music): müziğe hassas kulağı olmak.

    have no ear (for music): müzikten anlamamak.
    He doesn't like concerts because he has no ear for music.
  5. İsim kulak verme, ilgi, dikkat.
    to catch someone's ears: birisinin dikkatini çekmek.
    He caught the
    minister's ears and persuaded him to accept his plan.
  6. İsim (gazetelerde) ilk sayfanın üst köşesindeki çerçeve (hava raporu, ilân vb. içeren yer).
  7. İsim testi kulpu vb. gibi kulağa benzer çıkıntı.
  8. İsim g
    o in (at) one ear and out (at) the other
    k.d. bir kulağından girip ötekinden çıkmak, aldırış
    etmemek, ka'le almamak.
  9. başak, koçan.
    in the ear: koçanlı, başak halinde, kabuklu.
  10. başaklanmak, başak/koçan tutmak/bağlamak.
kafa şişirmek/ütülemek, vira konuşmak, vırvır etmek.
He'll bend your ear for hours: Saatlerce kafa ütüler.
protestolara neden olmak Fiil
kulak-burun-boğaz cerrahı İsim, Tıp
KBB cerrahı İsim, Tıp
kulak-burun-boğaz cerrahisi İsim, Tıp
KBB cerrahisi İsim, Tıp
azarlama, paylama, çıkışma, zılgıt.
kulağı kirişte olmak, bütün söylenenleri dinlemek.
herşeyi kulağına fısıldayacak kadar sırdaşı olmak.
kulak vermek, (can kulağı ile) dinlemek.
birine kulak vermek Fiil
birine kulak vermek Fiil
bilinç altından dinlemek Fiil
kulağından tutulup atılmış, işinden kovulmuş.
dikkatle dinlemek Fiil
kulağını bükmek, ikaz etmek, azarlamak, paylamak. flea (3).
dostça uyarmak, ihtar etmek,
mec. kulağını bükmek.
I put a flea in his ear about the next meeting.
başak
gizli söz, sır, kulağa fısıldanan söz.
iyi kulak
keskin işitme duyusu
kulağa hoş gelmek Fiil
bir şeyi başka kimseye söylememek üzere söylemek Fiil
dinlemek, kulak vermek.
sarkık kulak: tamamen aşağı sarkan köpek kulağı.
button-eared: sarkık kulaklı. İsim
yumru-kulak: (bilhassa yumruk-oyunu sonucunda) yaralanarak kütleşmiş kulak.
bir kulağı sağır
kitap yaprağının köşesinin kıvrılması
tecrübeli, becerikli, mahir.
filkulağı
(Colocasia antiquorum): yürek biçiminde geniş yapraklı süs bitkisi. İsim
iri begonya, geniş yapraklı bir begonya türü. İsim
dış kulak.
bir kimse/bir şey hakkında yanılmak/hataya düşmek.
kulak vermek Fiil
birine tokat atmak.
biri tarafından dikkatle dinlenmek Fiil
internal ear İsim
iç kulak.
kulak vermek, dinlemek.
göze çarpmak, kulağına gelmek.
orta kulak: kulak zarı ile örs, çekiç, üzengi ve mercimek kemiklerini içine alan kulak boşluğu. İsim
dış kulak.
ezbere (notasız) çalmak.
He can play the most difficult piano music by ear.
notasız/kulaktan çalmak/söylemek.
olayların gelişmesine göre davranmak, müşkül duruma hemen çare bulup işin içinden sıyrılmak.
birdenbire çaresini bulmak, o anda uydurmak/aklına gelmek.
kulak protezi İsim, Tıp
protez kulak İsim, Tıp
ihbar etmek Fiil
(US) dostça uyarmak Fiil
işitme duyusu keskin
(a) kızartmalık mısır (koçanı), (b)
(G ve orta ABD) kaynatılacak mısır koçanı.
birinin içine kurt düşürmek Fiil
birini ters bir cevapla kovmak Fiil
birini paylamak, ağzının payını vermek, terslemek, ters bir cevapla kovmak, haşlamak, zılgıt vermek.
(a) ses duyarsızlığı, bazı sesleri/tonları birbirinden ayıramama, (b) cauliflower ear.
kulak asmamak Fiil
işitmezlikten gelmek Fiil
birinin dikkatini çekmek Fiil
Kötülükten iyilik gelmez.
kulak ağrısı
kulak bakımı İsim, Tıp
kulak damlası. İsim
kulak enfeksiyonu İsim, Tıp
kulak burun boğaz uzmanı İsim, Tıp
kulak tıkaçları İsim
abalone İsim
kulakçı
kulak hastalıkları uzmanı
kulak tırmalayıcı
sağır edici (ses
şapka kulaklıkları.
sağır borusu: eskiden ağır işiten kimselerin daha iyi işitebilmek için kulaklarına tuttukları sesi toplayıcı boru. İsim
kulak şahit
kulak tanığı
kulak burun boğaz (KBB) İsim, Tıp
çok işi olmak Fiil
auricula İsim
kulağa/göze hoş gelen, hoş, güzel.
dinlemek, kulak vermek.
kulak vermek, dinlemek.
bir kulağından girip öbüründen çıkmak Fiil
bir kulağından girip ötekinden çıkmak Fiil
bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak Fiil
göz-kulak kesilmek, yeni haberleri izlemek.
nabız yoklamak, kulağı kirişte olmak, etrafa kulak vermek.
Reporters keep an ear to the ground so
as to know as soon as possible what will happen.
Fiil
dinlemek, kulak vermek.
birine kulak vermek Fiil
ağzı kulaklarına varmak, aptal aptal sırıtmak.
iyi kulağı var
müzik kulağı var
bir şeyi dinlememek Fiil
dinlemek istememek, kulak asmamak, aldırmamak, hiçe saymak.
None so deaf as those who won't hear:
İşitmek istemeyen kadar sağır olamaz.
işitmemezlikten gelmek, kulak asmamak, aldırmamak, umursamamak.
işitmezlikten gelmek, kulak asmamak, kulak arkasına atmak.
yalvarmaları duymazdan gelmek Fiil
işitmezlikten gelmek Fiil
birinin talebini iyi karşılamak Fiil