1. koparmak (meyve, çiçek vb.).
    He plucked her a rose.
  2. yolmak.
    She tried to pluck out some of her grey hairs.
  3. çekmek.
    to pluck someone's sleeve: birinin kolunu/yenini çekmek.
  4. pluck away/off/out: asılmak, zorlamak, zorlayarak çekmek.
  5. (tavuk vb.) tüylerini yolmak.
    to pluck a chicken.
  6. yağmalamak, soymak, yağma/talan etmek, soyup soğana çevirmek.
  7. (telli sazı) mızrapla/parmakla çalmak.
  8. (öğrenciyi sınavda) döndürmek/çaktırmak.
  9. aldatıp soymak,
    argo yolmak.
  10. yolma, koparma, çekme, çekip çıkarma.
  11. sakatat: yürek, ciğer, böbrek, işkembe vb..
  12. cesaret, yüreklilik, yiğitlik.
azimle ilerlemek Fiil
saçmalamak Fiil
beyhude uğraşmak Fiil
bir kargayı yolmak Fiil
kalburla su taşımak Fiil
(a) hafifçe çekmek.
to pluck at someone's sleeve. (b) kapıp kaçmak, birden çekip almak.
koparmak Fiil
çıkarmak Fiil
birini kandırarak soyup soğana çevirmek Fiil
(a) (kökünden) sökmek, (b) cesaretlen(dir)mek, teşci etmek, maneviyatı(nı) kuvvetlen(dir)mek, cesaret
bulmak, cesaret etmek.
He plucked up (the) courage to tell her.
cesaretini toplamak Fiil
cesareti ele almak Fiil
cesareti ele almak Fiil
birisiyle paylaşacak kozu olmak Fiil
birisiyle paylaşacak kozu/görülecek hesabı olmak.