kırık, kırılmış, parçalanmış, kırılan.
a broken window: kırık pencere.
broken dreams: kırık hayaller.
bozuk, arızalı, işlemez halde.
a broken clock/car.
çok bulutlu, yarıdan fazlası bulutla kaplı (gökyüzü).
Meteorology
zikzak, ânî yön değiştiren, kırık (çizgi).
The fox ran in a broken line.
eksik, noksan, tamamlanmamış.
a broken bale of wool.
ihlâl edilmiş, çiğnenmiş, riayet edilmeyen, tutulmayan, bozulmuş, dağılmış.
a broken promise:
tutulmayan vaat.
a broken law: ihlâl edilmiş yasa.
a broken home: dağılmış yuva/ev.
kesik, kesilmiş, kesintiye/inkıtaa uğramış, bölünmüş, yarıda kalmış.
a broken journey. a broken sleep.
(ruhen/bedenen) zayıf düşmüş, bitkin, takatsiz, (sağlığı) bozuk.
His broken health was due to age:
Yaşlılık yüzünden sağlığı bozuldu.
terbiye edilmiş (at vb.), alıştırılmış, zaptı rapta alınmış.
The horse was broken to the saddle: At, eyere alıştırılmıştı.
(dil, konuşma) bozuk, kusurlu, kırık dökük.
He speaks broken English.
(heyecan, üzüntü, korku vb. nedeniyle) kesik kesik (konuşulan).
He utterd a few broken words of sorrow.
arızalı, pürüzlü, inişli yokuşlu.
We left the plains and rode through broken country: Ovaları
geçtik ve atlarımızı arızalı araziye sürdük.
mahvolmuş, heba olmuş, har vurup harman savrulmuş, iflâs etmiş.
The broken fortunes of his family:
Ailesinin heba olmuş serveti.
eksik, noksan, (kâğıt topu) 500 veya 1000 yapraktan az.
sayısı düzensiz rakam olan hisse senedi paketi
belli bir sisteme göre bölünmüş
üzgünlük, üzüntü, yeis, umutsuzluk, keder, düş/hayal kırıklığı.
Noun
(trafik kanunu) kesik çizgi
(US) sayısı yüzden az olan satılık hisseler
bir malın alışa gelmiş miktardan daha az miktarda satışa sunulması
boyun kırığı
Noun, Medicine
servikal kırık
Noun, Medicine
servikal fraktür
Noun, Medicine
kaburga kırığı
Noun, Medicine
kaburga kırılması
Noun, Medicine
kot kırığı
Noun, Medicine
kesintili uyku, sık sık uyanma.
(atlarda) solugan hastalığı, solunum zorluğu.
(atlarda) soluğan hastalığı.
bölünmüş sözcük
Information Technology
(US) menkul değer serbest alım satım borsası simsarı
(evlilik) tamir edilemeyecek şekilde bozulmuş
kırık bir pencereyi onarmak
Verb
kırık bir pencereyi tamir etmek
Verb
bozuk ingilizce konuşmak
Verb
bozuk otomobili çekmek
Verb
arızalanan bir otomobili çekmek
Verb