delicacy

  1. Noun incelik, zarafet, letafet, zariflik, yumuşaklık.
    the delicacy of lace/of a flower.
  2. Noun lezzetli gıda, nadir/pahalı/makbul yiyecek.
    Pheasant is a delicacy we seldom can enjoy.
    table
    delicacies: nefis yiyecekler.
  3. Noun duyarlık, hassasiyet.
    delicacy of hearing or touch.
  4. Noun narinlik, gevreklik, kolayca kırılabilme.
  5. Noun nezaket, büyük itina/dikkat/maharet gerektirme.
    a matter of great delicacy: çok nazik bir mesele.

    Negotiations are a matter of great delicacy.
    feel a delicacy about doing sth: bir meselenin nezaketini hissederek çekinmek.
  6. Noun dakiklik, presizyon, son derece hassasiyet, hüner, maharet.
    the delicacy of a skillful surgeon's touch.
  7. Noun ince hislilik, nezaket, kibarlık.
    Her delicacy would not permit her to be rude.
  8. Noun başkalarının duygularına saygı/hürmet.
    She criticized him with such delicacy that he was not offended.
  9. Noun nahiflik, narinlik, bünye zayıflığı/narinliği.
  10. Noun lüks, zevk ve safa düşkünlüğü.
nazik mesele
politik durumun nazik olması