have to

  1. -meli, -malı (zorunluk/mecburiyet ifade eder).
    I have to go home: Eve gitmeliyim/gitmek zorundayım.

    We all have to eat. I have to finish my writing.
Tuvaletim var. Sentence, Idioms
Tuvaletim geldi. Sentence, Idioms
Çişim geldi. Sentence, Idioms
Çişim var. Sentence, Idioms
Tuvalete gitmem lazım. Sentence, Idioms
zorunda kalmak Verb
bir şeyden mesul olmak Verb
bir şeyin hesabını vermek Verb
birşeyi yapmak zorunda olmak Verb
birşeyi yapmaya zorunlu olmak Verb
birşey yapması gerekmek Verb
(a) ilgisi/alâkası/dahli olmak, (b) ilgilenmek, … ile uğraşmak, (konu) işlemek/ele almak.
The book
has to do with new discoveries. (c) … ile ortak/arkadaş olmak, 57
have up
k.d. (a) mahkemeye celbetmek, (b) (yediği şeyi) kusarak çıkarmak.
birşeyle ilgisi bulunmak Verb
birşeyle alakalı olmak Verb
birşeyle alakası bulunmak Verb
birşeyle ilgili olmak Verb
burnunu yere sürtmek zorunda kalmak Verb
bir şeyi göğüslemek zorunda olmak Verb
oldukça fazla sık dışarı çıkmak Verb
göbeği çatlamak Verb
biriyle hesaplaşmak Verb
masraftan çıkmak Verb
evden dışarı çıkamama durumunda olmak Verb
boş yere iğneyle kuyu kazmak Verb
mecburiyet
cayır cayır vermek (argo) Verb
çıkmak Verb
eksik etmemek Verb
fark etmiş olduğu varsayılmak Verb
çabuk alınmak Verb
içi gitmek Verb
yürürlükten kalkmak Verb
yürürlükten kalkmak Verb
koşturmak Verb
(senet) 30 günlük vadesi olmak Verb
bir şey üzerinde hak iddia etmek Verb
kuvvetli arzu/temayül duymak, mütemayil olmak.
I have a good/half mind to: şeytan diyor ki …
asalet unvanına sahip olmak Verb
niyeti olmak.
niyetlenmek, niyet/arzu etmek.
I have a mind to watch TV tonight.
akşam yemeğine davetliler beklemek Verb
bir şeye hakkı olmak Verb
bir şarta bağlı olmak Verb
bir şeye hakkı olmak Verb
söyleyecek sözü olmak.
bilgilere erişebilmek Verb
birinin huzuruna çıkabilmek Verb
arşive giriş izni olmak Verb
birinin huzuruna çıkabilmek Verb
özel çıkar peşinde olmak Verb
(birşeyi) gözünden ayırmamak, gözkulak olmak, dikkat etmek, niyetinde olmak, aklı fikri … de olmak.
have
an eye on/to the main chance: (şahsî) çıkarını gözetmek, kârın nereden geleceğini bilmek.
Since she left the school, she's had an eye to marriage: Okulu terkettiğinden beri aklı fikri evlenmede.
menfaatlerini gözetmek Verb
menfaatlerini gözetmek Verb
mahzur görmek Verb
bir gayri menkul temlik senedinde malik olmak niyetini ifade etmek Verb
bir gayrimenkul temlik senedinde malik olmak niyetini ifade etmek Verb
işinin pürüzlerine karşı bağışıklık kespetmiş olmak Verb
işinin pürüzlerine karşı bağışıklık kazanmış olmak Verb
şikâyete neden olmak Verb
şikâyete hakkı olmak Verb
inkıtaa uğramak Verb
yerinde saymak Verb
üzerinde çalışılacak yeterli verileri olmak Verb
geçinecek kadar imkânları olmak Verb
...mek en doğal hakkı olmak Verb
gece yatısına misafiri olmak Verb
hareket etmek için tam yetkisi olmak Verb
tam hareket serbestisine sahip olmak Verb
büyük masraflar yapmış olmak Verb
bir şeye alışık olmak Verb
bir şeyi yapmak için talimat almış olmak Verb
aşırı sinirli
çok parası olmak.
He has money to burn: Denizde kum, onda para.
elinin altında parası bulunmak Verb
birçok seçeneği olmak Verb
hareket etmeye ehliyeti olmamak Verb
kaybedecek vakti olmamak Verb
kaybedecek vakti olmamak Verb
giyecek uygun bir şeyi olmamak Verb
yapacak özel bir şeyi olmamak Verb
muhtaç durumda olmak Verb
dayanağı olmamak Verb
hiçbir ilişkisi olmamak Verb
alakası olmamak Verb
… ile hiçbir ilişkisi/alâkası olmamak.
söyleyecek şeyi olmamak Verb
işinden çıkarılmak Verb
ümitsiz/müşkül durumda olmak, sıkışmak, çıkmaza saplanmak.
The inflation is beyond the control, and
the economy's really got its back to the wall.
kulağı kirişte olmak, bütün söylenenleri dinlemek.
dikkatle dinlemek Verb
valizlerini istasyona göndermek Verb
kabahati kendine bulmak, kendini sorumlu tutmak.
You have only yourself to thank for this: Kabahati
başkasında arama, kabahat sende!
yapacak başka önemli işi olmak Verb
bol bol geçindirecek serveti olmak Verb
tasarrufta bulunma yetkisi olmak Verb
edebi zevki olduğu iddiasında bulunmak Verb
şikâyet edecek haklı nedeni olmak Verb
başvurmak, müracaat etmek, danışmak, yardım dilemek.
bir kitaba başvurmak Verb
taraflar arasında çıkacak anlaşmalığı çözmek için hakeme başvurmak Verb
tahkime gitmek Verb
hakeme başvurmak Verb
kanunsuz yollara başvurmak Verb
kanuni yola başvurmak Verb
kanuna başvurmak Verb
ile münasebeti olmak Verb
ile ilgisi olmak Verb
'ne saygısı olmak Verb
ile ilişkisi olmak Verb
... ile ilişkisi olmak Verb
başvurmak, medet ummak.
kuvvete başvurmak Verb
bir şeye hakkı olmak Verb
bir takım unvanları olmak Verb
yapılacağı alışverişleri olmak Verb
yapılacak alışverişleri olmak Verb
birini başkalarıyla paylaşmamak Verb
biriyle baş başa kalmak Verb
boğdurtmak Verb
birşeyi başkalarıyla paylaşmamak Verb
birşeyi tamamen kendine ayırmak Verb
lâyık olmak, hakketmek.
birşeyi kontrol ettirmek Verb
birşeyi göstermek Verb
birşeyle ilgilenilmesini sağlamak Verb
deklare edecek bir şeyi olmak Verb
hoşa gidecek yönleri bulunmak Verb
uygun olmak Verb
ilgi çekici özelliklere sahip olmak Verb
bir şey adına olmak Verb
söyleyecek birşeyi olmak Verb
birine karşı kesin itirazı olmak Verb
ödemesi gereken çok borcu olmak Verb
tedarikli bulunmak Verb
kadir olmak Verb
yapmak arzusunda olmak Verb
umudunu yalnız bir şeye bağlamamak, yedek bir plânı olmak, bir plân başarılı olmazsa ötekine sarılmak,
iki tarakta bezi olmak, iki meslek sahibi olmak.
He had two strings to his bow, so when he lost his job as a professor he became a doctor.
didinmek, durmadan (gece gündüz) çalışmak/çalabalamak/uğraşmak, didinip durmak.
He keeps his nose
to the grindstone and saves as much as possible to buy a new house.
meteliksiz olmak Verb
adına beş parası olmamak Verb
alışverişi olmamak Verb
gözünden kaçmak Verb
vakti olmamak Verb
haddi olmamak Verb
duymamazlıktan gelmek Verb
duymazlıktan gelmek Verb
kıçı sıkışmak, belaya çatmak, başı belaya girmek.
hisse senetlerine 10
(a)
ABD- argo sonuçtan /başarıdan emin olmak, son derece uygun olmak, (b) ısmarlamak, ısmarlama yaptırmak.
girişmek, teşebbüs etmek.
boşboğaz/geveze olmak.
to have a good ear: kulağı hassas olmak, (müzikte) sesleri iyi ayırt edebilmek.

to set an example: örnek olmak.
to answer at a venture: rastgele cevap vermek.
A dead calm often precedes great storms: Büyük fırtınalardan önce çoğunlukla derin bir sessizlik (ölüm sessizliği) olur.
geveze olmak, gevezelik yapmak.
Why can't you keep your big mouth shut! Sen sussana! Ağzını kapa(sana)! Bırak gevezeliği!
gizli bir plânı/niyeti/tasavvuru olmak.
He has a card up his sleeve: Gizli bir plânı var/Son kozunu henüz oynamadı.
ağızıni ıslatmak (argo) Verb
(yarışta) … üzerine oynamak.
çorabında kaçık olmak Verb
(daktilo) zorlamadan tuşlara basma olanağı olma
küstahlık/cür'et etmek, saygısızlık yapmak.
You've got a sauce, telling me that I'm too old.
(evin) güneye bakması
hisselerin birden yükselmesi
köylü gibi davranış
hesabında mevcut paradan daha çok çekmiş olma
bir gayri menkul temlik senedinde malik olmak niyetini ifade eden deyim
geliri olarak
delirmek, aklını kaçırmak, delice/saçmasapan fikirleri olmak.
(a) bulunmak, gidip (bir süre kalarak) dönmek.
Have you ever been to Turkey? (b)
Brit.
uğramak, gelip/uğrayıp gitmek.
I see the postman hasn't been yet. (c)
Brit. (vaki) olmak, vukubulmak, yapılmak, meydana gelmek, olup /yapılıp bitmek.
I'm sorry, sir, the meeting's already been.
(talep) yerine getirilmiş
önemli tasarıları olmak, önemli bir şey yapmak istemek.
(mizah) çocuk beklemek, gebe/hâmile olmak.
çıkmaza saplanmak, çok zor durumda kalmak.
gülünç olmak, gülünç duruma düşmek.
yeter de artar bile
geçmez hale gelmiş
evhamlı/kuruntulu olmak, evhama/kuruntuya kapılmak.
bir yere ücretsiz girme
genel kapsamlı
şeytan diyor ki
atlamak (argo) Verb
(şarap) iyi olmamış şarap
parmağı tetikte olmak ; tetiği çekmek ; eli tetikte ; hazırcevap ; kafası çabuk işler .
valizini kaydettirmek Verb
(yapacak) başka işi olmak.
politik gücü seferber etme
… ile yatmak (cinsî münasebette bulunmak).
bir şeyin biri için işten bile olmaması
aleyhinde delilleri/bildikleri olmak.
denetçilerin hesaplarda inceleme yapması
başkalarını küçük düşürmeye çalışanla alay etmek.
birisini bozmak, rezil etmek, elâleme kepaze etmek, gülünç düşürmek.
ikinci bir imkâna malik olmak.
I have still one string to my bow: Benim için bir imkân/olanak daha var.