(a) mes'uliyetini müdrik olmak, hareketlerinin sorumluluğunu kabul etmek, (b) sözünün eri olmak, vaadini
tutmak.
He was on his honor not to divulge the secret.
upon my honor: şerefim/namusum üzerine.
kendi yağı ile kavrulmağa mecbur olmak.
dikkatini birine vermek
Verb
birisine birdenbire görünmek.
The truth burst (in) upon me: Birdenbire gerçeği anladım (Kafama dank dedi.).
okurlarına hitap etmek
Verb
karşılık beklemeden iyilik yapmak, (fisebilillâh) hayır işlemek. “İyilik yap denize at, balık bilmezse hâlik bilir.”
birinin merhametine sığınmak
Verb
bir girişimi himaye etmek
Verb
karşılığını beklemeden iyilik etmek
Verb
ana babasının eline bakma
kaynaklarına başvurmak
Verb
tasarruflarını harcamak
Verb
sermayesini küçültmek
Verb
birinin iyiliğini kötüye kullanmak
Verb
kendi iradesini başkasına zorla kabul ettirmek
Verb
yaşamının yeni bir dönemine girmek
Verb
görevleri çerçevesi içine girmek
Verb
kirli çamaşırlarını ortaya dökmek
Verb
el sıkarak anlaşmak, mutabık kalmak.
müflisten vâki olacak bütün taleplerden vazgeçmek
Verb
müflisten vaki olacak bütün taleplerden vazgeçmek
Verb
tam peşinden, adım adım (arkasından).
zeki/akıllı/kafalı olmak.
fikri üstünde ısrar etmek
Verb
suçsuz olduğu konusunda ısrar etmek
Verb
kendi görüşlerini başkalarına zorla kabul ettirmek
Verb
mahremiyetine tecavüz etmek.
çağına damgasını vurmak
Verb
çağına damgasını vurmak
Verb
bir şey üzerinde izini bırakmak
Verb
bir şey konusunda mütalaasını belirtmek
Verb
aleyhisselam
Noun, Religion-Faith
istasyona (istendiğinde) tren biletini göstermek
Verb
tek bir darbe ile başarıyı elde etmeye çalışmak
Verb
düşmanına misilleme yapmak
Verb
davacılarına karşı dava açmak
Verb
arkadaşlarının sırtından geçinmek
Verb
sağlam emsallere dayanarak konuşmak
Verb
karşılığını beklemeden iyilik etmek
Verb
geçmişteki itibarıyla geçinmek
Verb
birini yakından izlemek, peşine düşmek, peşinden ayrılmamak.
duygularını herkese göstermek
Verb
tesadüfen keşfetmek/bulmak.
dayanmak, güvenmek.
to build upon a promise: bir vaade güvenmek.
bir şeyin üzerine vergi koymak
Verb
(a) istemek, dilemek, rica etmek. I
call on the people of this country to work hard for national unity.
to call upon God: Allahtan dilemek/niyaz etmek.
to call upon someone to apologize: birisinden özür dilemesini istemek. (b) (kısa bir süre için) ziyaret etmek.
to call on friends. I'll call on Mary tomorrow. (c) ihtiyacı olmak.
to call on all one's strength.
nakde çevirmek
Verb, Accounting
irat kaydetmek
Verb, Accounting
(a) raslamak, tesadüfen karşılaşmak/bulmak, keşfetmek, meydana çıkarmak, rastgelmek.
to come upon a secret: bir sırrı keşfetmek/meydana çıkarmak. (b) (korkuya vb.) kapılmak.
Fear came upon him: Korkuya kapıldı. (c) iddia etmek, (hak) talep etmek.
to come upon someone for a sum of money: birisinden alacak iddia etmek.
to come upon someone for $ 1000 damages: birisinden $1000 tazminat talep etmek. (d) aklına gelmek, hatırlamak.
It came upon me that I had seen that man before: O adamı daha önce gördüğümü hatırladım.
üzerinde anlaşılan (mutabık kalınan) şartlar
Noun
başlamak, girişmek, atılmak.
He has engaged upon a new profession: Yeni bir mesleğe atıldı.
saldırmak, üzerine atılmak, hücum etmek.
çabuk kavramak (gözle , elle , anlayışla
(a) (bir zaman aralığından sonra) devam etmek.
The second half of the concert will follow on in 20 minutes. (b) (bir olayı) izlemek/takip etmek.
Her ilness followed on her mother's death.
(a)
look on ile ayni anlama gelir. saymak, telâkki etmek, addetmek, … gözü ile bakmak.
to look upon gambling as a sin. (b) hayran kalmak, hayranlıkla/takdirle bakmak/seyretmek.
to look upon a beautiful picture.
nice to look upon: güzel, cazip.
örnek almak, örneğe göre yapmak.
She modeled herself on her mother: Annesini kendine örnek alıyor.
The railway system is modeled on the successful plan used in other countries: Demiryolu sistemi, başka ülkelerde başarı ile uygulanan bir plâna göre yapıldı.
sömürmek, istismar etmek, kötüye kullanmak.
üstüne koymak.
be put upon: ezilmek, kendini ezdirmek.
I won't be put upon any more: Artık kendimi ezdirmeyeceğim.
yeniden mülkiyetine geçmek
Verb
üzerinde anlaşmaya varılan kira
rastlamak, tesadüf etmek.
saldır(t)mak, kışkırtmak, hücuma uğra(t)mak, üzerine atılmak.
To set dog on someone He was set on by robbers who took all his money.
üzerine saldır(t)mak, hücum etmek, çullanmak.
üstenmek, üstüne almak, taahhüt etmek.
take it upon oneself to do something: bir işi yapmayı üstenmek/üstüne almak.
buz üstünde yazı yazmak
Verb
yorum yapılmayan, sükûtla geçiştirilen.
el pençe divan durmak
Verb
(patentin) tescili üzerine
daha dikkatli bir incelemeden sonra
(US) edinilen en inanılır bilgiler çerçevesi içinde
işbu belgenin alınmasını müteakiben
Adverb, Law
bir emir üzerine hareket etmek
Verb
talimata göre hareket etmek
Verb
bir gün üzerinde anlaşmak
Verb
bazı şartlar altında kabul etmek
Verb
bir kurulun emrinde bulunmak
Verb
birşeyi birşeye dayandırmak
Verb
temelini birşey teşkil etmek
Verb
birini hiç etkilememek
Verb
sürpriz ziyaret yapmak
Verb
kendi etmek, kendi bulmak
Verb
ödeme talebinde bulunulmuş
birinin arkasından kötü konuşmak
Verb
birini gafil avalamak
Verb
bir şeyin aleyhinde konuşmak
Verb
malı mülkü birine devretmek
Verb
zarar ve ziyanını birinden çıkarmak
Verb
kendi yıkımına neden olmak
Verb
birşeyi yapmaya koyulmak
Verb
cebelleşmeye başlamak
Verb
zorla kabul ettirmek
Verb
birşeyi ayrıntılandırmak
Verb
belediye yardımına muhtaç olmak
Verb
birşeyi doya doya yemek
Verb
birini birşeye zorlamak
Verb
kargayı bülbül diye yutturmak
Verb
birşey üzerinde etkili olmak
Verb
bir şeyi birinin iyi anlamasını sağlamak
Verb
birşeyi daha iyi hale getirmek
Verb
birşeyi daha iyi duruma getirmek
Verb
bir nokta üzerinde ısrar etmek
Verb
ödenmemiş senet borçları
Noun
bir hakem kararına güvenmek
Verb
bir konu hakında rapor yazmak
Verb
bir şey üstüne karar vermek
Verb
biri arkasından casusluk etmek
Verb
birşey hakkında fikir bulmak
Verb
ihbar üzerine yürürlüğe girmek
Verb
birine bir şeyi zorla kabul ettirmek
Verb
birşeyi suistimal etmek
Verb
birşeyden yararlanmak
Verb
karşılıklı iddiaların reddi
(borsa) durgunlaşmak
Verb
birinden iyice istifade etmek
Verb