gerekirse, icabederse, ihtiyaç hasıl olursa, gerektiği/icabettiği zaman, ne zaman lâzım olursa.
Take money from the bank as the need arises.
harcayacak parası olmak
Fiil
zamanı gelince düşünmek
Fiil
yolunu kesmek
Fiil, Ulaşım
tam o sırada, o anda, (bir işi) yapar yapmaz.
I had hardly opened the door (= Hardly had I opened the door) when he hit me:Tam kapıyı açtığım anda (kapıyı açar açmaz) bana vurdu.
düşkünezenlik etmek, düşene bir tekme de kendisi vurmak.
Kick him down: Vur abalıya!
iş o kerteye gelince, durum ciddîleşirse, bıçak kemiğe dayanırsa.
düşmüş birine tekme atmak
Fiil
vadesi gelince bir borcu ödemek
Fiil
vadesi gelince bir borçu ödemek
Fiil
faizi vadesi gelince ödemek
Fiil
emekliye ayrılınca bahçıvanlıkla uğraşmaya başlamak
Fiil
senedi vadesinde ödemek
Fiil
bir senedi vadesi gelince ödemek
Fiil
Ne zaman döneceğini bilmek imkansız.
Ne zaman döneceği bilinmez.
O konuyu zamanı gelince düşünürüz
ne zaman, ne vakit.
when are they to arrive? when does school close?
Zarf
ne zaman, (ne vesile ile, hangi koşullar altında).
when will you go to see her again? when did you ever see such a crowd?
Zarf
… zaman, … ca.
Rise when your name is called: İsminiz okununca ayağa kalkın.
when he comes:
o gelince/ geldiği zaman.
Bağlaç
ne vakit ki, … zaman.
He is impatient when he is kept waiting: Bekletildiği zaman sabırsızlanır.
Bağlaç
ta ki, …'e kadar, … dikçe.
No one can make a dress when they haven't learnt how: Nasıl dikileceğini
öğrenmedikçe (öğreninceye kadar) kimse elbise dikemez.
Bağlaç
-e rağmen, (olduğu) halde, … ise de.
We have only 3 books when we need five: Beş kitaba ihtiyacımız
olduğu halde elimizde ancak 3 tane var.
Bağlaç
… anda.
We had just fallen asleep when the bell rang:Tam uykuya daldığımız anda zil çaldı.
Bağlaç
olur olmaz, tam o anda, hemen.
They arrived at 6, when we all had dinner: Onlar saat 6'da geldi
ve hemen hep beraber sofraya oturduk.
Bağlaç
… değil de, … gerekirken.
Why are you here when you should be in school? Neden okulda değil de
(okulda olman gerekirken) buradasın?
Bağlaç
ne zaman, ne vakit.
Since when is that allowed? 'Till when is the store open?
Zamir
ozaman, o vakit.
They left on Sunday, since when we have heard nothing.
Zamir
zaman, vakit.
the when and the where of an act: bir olayın zamanı ve yeri.
İsim
en sonunda, sonuç olarak.
Doğum ne zaman bekleniyor?
Cümle
Sana soran oldu mu?
Cümle, Deyim
Sana soran olmadı!
Cümle, Deyim
Sen kendi işine baksana!
Cümle, Deyim
okul ne zaman açılmak lıyor ?
Roma'da isen Romalı gibi davran.
Cümle, Deyim
Bulunduğun yerin adetlerine uy.
Cümle, Deyim
when has
: when's = that ever been the case?
üye devletler bu önlemleri kabul ettiğinde (kendi hukukunda)
zengin iken, parası pulu varken.
çıkmaz ayın son çarşambası
Zarf
balık kavağa çıkınca
Zarf
iş o kerteye gelince, durum ciddîleşirse, bıçak kemiğe dayanırsa.
Cahil kimse iyiyi kötüden ayırt edemez/Geceleyin herşey siyah görünür.
Sıfat
Kedi olmazsa sıçanlar cirit oynar/Korku olmazsa herkes istediğini yapar.
ortalık yatışınca, kavga/gürültü sona erince.
kanun yürürlüğe girdiğinde
kira sözleşmesi bitiminde
canım ne zaman isterse, aklıma estiği zaman.
ayılınca, akılları başlarına gelince, kendilerine gelince.
When they came to themselves they found their money had been stolen.
uygun bir zamanınızda
Zarf
müsait bir vaktinizde
Zarf
size uygun bir zamanda
Zarf
size uygun bir zamanda
Zarf
müsait bir vaktinizde
Zarf
uygun bir zamanınızda
Zarf