inşa etmek, (yapı) yapmak, bina etmek.
Our house is built of brick(s). He built me a model ship out of wood.
build up: kurmak, tesis etmek, geliştirmek, kuvvetlendirmek.
to build up a business. to build up one's hopes.
Hard work builds up character: Sıkı çalışma, şahsiyeti kuvvetlendirir.
to build castles in the air: olmayacak hayaller peşinde koşmak.
şekil ve hüviyet kazandırmak, yaratmak, … haline getirmek.
istinat ettirmek, temelini atmak.
Don't build your future on dreams.
(oyun) (a) harflerden sözcükler oluşturmak, kelime kurmak/yapmak, (b) (numara, şekil vb. ne göre) kartları sıraya dizmek.
build on/upon: plan, düşünce sistemi vb. kurmak.
build up: (şiddeti/temposu vb.) gittikçe artmak, maksimuma doğru gelişmek.
The plot builds steadily toward a final dramatic scene.
yapı, inşa tarzı, biçim. yapılış.
The house was a modern build: Ev modern biçimde yapılmıştı.
bünye, cüsse, endam, vücut şekli.
He has a strong build: Kuvvetli bir bünyesi var.
She has some build!: Endamı pek güzel!
(duvarcılıkta) duvar taşının yüksekliği.
mektup bu müsveddesi yazmak
Fiil
bir mektup müsveddesi yazmak
Fiil
bir otele ek bir bina yapmak
Fiil
(US) demiryolu inşa etmek
Fiil
tavan arasında oda yapmak
Fiil
bir hastaneye ilave bir pavyon yapmak
Fiil
hastaneye yeni pavyon eklemek
Fiil
sigorta holding şirketi kurmak
Fiil
bir sigorta holding şirketi kurmak
Fiil
birinin menfaatlerini korumak
Fiil
kendi menfaatlerini korumak
Fiil
ilave binalar yapmak
Fiil
dahil etmek, örmek, (duvarın vb.) içine (gömme) yapmak, ayrılmaz parçası olmak.
to build in bookcases between the windows: pencereler arasında duvarın içine (gömme) kitap rafı yapmak.
(a) parçası olarak/içinde (gömme) yapmak/inşa etmek.
The cupboards are built into the walls: Dolaplar
duvarın içine gömme olarak yapılmışlardır. (b) dahil etmek, birşeyin ayrılmaz parçası haline getirmek.
The rate of pay was built into his contract.
likidite sağlamaya çalışmak
Fiil
(a) ek/ilâve olarak inşa etmek.
This part of the hospital was buit on later. (b) dayan(dır)mak,
istinat ettirmek.
His argument is buit on facts.
I build on you: Sana dayanıyorum/güveniyorum. (c)
build vain hopes on something: bir şey hakkında boş ümitlere kapılmak.
sağlam temellere oturtmak
Fiil
çürük temel üzerine kurmak, buz üstüne yazmak.
(a) kurmak, art(ır)mak, geliş(tir)mek, birik(tir)mek, çoğal(t)mak.
He has buit up a good business over the years. to build up one's strength.
The pressure is building up: Basınç artıyor. (b) kuvvetlen(dir)mek, takviye etmek, (c) (kademe kademe) hazırlamak, (d) evlerle doldurmak, şehir halinde geliştirmek, kent kurmak.
The area has been built up since last ten years. (e)
argo birisini övmek/methetmek, pöhpöhlemek.
bir kampanyayı hazırlamak
Fiil
kanıtları bir araya getirmek
Fiil
dışarda bir yerde birkaç kuruş yatırmış olmak
Fiil
yeni bir bağlantı kurmak
Fiil
yığınların desteğini sağlamak
Fiil
halkın çoğunun yandaşlığını sağlamak
Fiil
(US) toplu olarak büyük miktarda hisse senedi paketi satın almak
Fiil
bir bölgeyi imar etmek
Fiil
hemen oracıkta resmini çizivermek
Fiil
müşterinin ayağını alıştırmak
Fiil
dış ülkelerde üretim tesisleri kurmak
Fiil
(politikada) birini desteklemek
Fiil
ticari ilişkileri geliştirmek
Fiil
bir şeye bel bağlamak
Fiil
dayanmak, güvenmek.
to build upon a promise: bir vaade güvenmek.
bir evin inşası için para tahsis etmek
Fiil
birlikte yeni bir ev inşa etmek
Fiil
demiryolu inşa etmek
Fiil