zar, oyun zarı.
throw the dice /a pair of dice: zar atmak.
dice-box: zar kupası, zar atmaya
mahsus kupa.
loaded dice: hileli zar.
İsim
zar oyunu, zar atarak oynanan oyun.
to play dice: zarla oyun oynamak. İsim
kuşbaşı: küçük küp şeklinde kesilmiş şey.
cut the meat into small dice: eti kuşbaşı kesmek. İsim
kuşbaşı (ufak küpler halinde) kesmek/doğramak.
The meat should be finely diced. Fiil
küçük küp biçiminde parçalarla süslemek. Fiil
(a) (malını/parasını) kumarda kaybetmek.
He diced away all his money. (b) vaktini kumarda geçirmek.
bir serveti kumarda yemek Fiil
zar kupası İsim
zar atmak, kumar oynamak.
They were dicing for drinks.
He spends his time drinking and dicing:
Vaktini içki ve kumarla geçiriyor.
barbut
(zar ile oynanan) kumarda (bir malı) kazanmak.
kumarda kaybetmek.
He diced himself out of a large fortune: Kumarda büyük bir servet kaybetti.
büyük bir tehlikeye atılmak, canını tehlikeye atmak.
hileli zar kullanmak Fiil
hileli zar
yağma yok! olamaz! imkânsız! avucunu yala!.
He asked for a raise, but it was no dice! NOT:
dice
sözcüğünün eski tekil şekli olan
die artık İngilterede kullanılmamaktadır. Yalnız hâlâ “
The die is cast: Artık karar verildi/Geri dönülemez/Ok yaydan çıktı/Olan oldu.” ifadesinde buna rastlanır.
olmaz, olmayacak, imkânsız.
no doubt: kuşkusuz, şüphesiz.
no end of talk: sonu gelmez lâf.

no less than: en az.
no man's land: sahipsiz arazi, tehlikeli bölge.
no more: artık, bir daha, bundan sonra … yok.
no nonsense: saçmalama, manasızlığın lüzumu yok.
No sooner said than done: Söz ağızdan çıkar çıkmaz yapılır.
no way: imkânsız, olanaksız.
no whit: hiç, kat'iyen.
no wonder: (a) pek tabiî, hiç garip değil, (b) tevekkeli değil.
by no means: asla, kat'iyen hiç.
in no time: hemen, derhal, ânında.
in no wise: hiçbir suretle.
zar oynamak Fiil
zar atmak Fiil
ani değişiklik
düşüncelerin ve duyguların değişmesi