kendi kendine, tek başına, yardıma gerek kalmadan.
The motor started by itself.
sağılmak Fiil
belli bir konuyu tamamen kapsayan tadilat veya zeyil (ek niteliğinde olmayan ; müstakil ; başlıbaşına bir bütün olan
zemin üzerinde iyi belirmek Fiil
zamanla iki misline çıkmak Fiil
boşalmak Fiil
denize dökülmek Fiil
başlıbaşına amaç oluşturma
ortaya çıkmak Fiil
zuhur etmek Fiil
kendini açığa vurmak Fiil
görülmek Fiil
açığa çıkmak Fiil
kendini ... olarak göstermek Fiil, Hukuk
kendini ... olarak tanıtmak İsim, Hukuk
eşsiz, eşi yok, bir tane.
As a cook she was in a class by herself: Aşçılıkta eşsizdi.
This
article stands in a class by itself.
kendi başına, başlı başına, yalnız olarak, sırf.
The wealth cannot bring happiness in itself:
Sırf zenginlik mutluluk sağlamaz.
bizatihi Zarf
kendisi(ni), özü(nü).
The battery recharges itself: Batarya kendiliğinden dolar (kendi kendisini
doldurur).
The dog hurt itself: Köpek kendini incitti.
Zamir
bizzat, bizatihi, aslında (kuvvetlendirici olarak
it, which, that, this yerine geçer).
A particularly
knotty problem presented itself. The town itself was so small that it didn't have a restaurant.
Zamir
kendiliğinden, kendi kendine, kendi kendisini.
The situation will right itself. Zamir
bizzat kendisi, ta kendisi.
He is always politeness itself: Kibarlığın ta kendisidir.
The simplicity
itself. The book itself was missing.
Zamir
eski hali, kendisi, kendi normal durumu.
The house isn't itself with the children gone. Zamir
uymak, uygun/elverişli olmak, yakışmak, yaraşmak.
a topic that lends itself admirably to class discussion.
kendi başına duran satır
peyda olmak Fiil
(hastalık) kendini belli etmek Fiil
ortaya çıkmak Fiil
doğmak Fiil
kendini amorti etmek Fiil
masrafını çıkarmak Fiil
kâr getirmek Fiil
mükemmelliğin ta kendisi
denize dökülmek Fiil
(a) (düşünce, fikir vb.) akla gelmek, (b) (imkân, olanak vb.) zuhur etmek, çıkmak.
If the chance to
buy this house presents itself, buy it: Fırsat/imkân bulursan bu evi satın al.
önem kazanmak, ön plâna geçmek.
The urge to survive reasserted itself.
teceddüt etmek Fiil
çok basit/kolay.
The plan was simplicitiy itself, how could it fail: Plan çok basitti, nasıl oldu da başarılamadı?
yeterli kanıt olmak Fiil
akla gelmek Fiil
kanatlanmak Fiil
fırsatını bulunca Zarf
fırsat olunca Zarf