pek çok, hayli, sayısız (bunu izleyen fiil/ad çoğul olur).
I have a good many things to do today.
...'in çok büyük çoğunluğu
İsim
feleğin nice darbesinden sonra
bu kadar daha.
I'll have as many more as you can spare: Fazladan ne kadar verebilirseniz o kadar alırım.
bir sürü sıkıntılara maruz kalmak
Fiil
birisinden çok üstün/kuvvetli olmak.
He carries too many guns for me: O benden çok üstündür. Onunla boy ölçüşemem.
birçok ürün için sipariş vermek
Fiil
uzun yıllardır ilk defa
Zarf
kuşaklar boyunca babadan oğula geçmiş olmak
Fiil
beş parmağında beş marifeti olmak
Fiil
hayatında çok kitap okumuş olmak
Fiil
anasının gözüdür, hinoğlu hindir.
...i sana kaç kere söyledim!
çok kere, birçok hallerde.
aynen (bu sözlerle).
He didn't say in so many words: Aynen öyle söylemedi.
I told him in so many words: Ona aynen böyle söyledim.
aynen, açıkça, kesinlikle, kesin olarak.
He told me in so many words to go to Hell: Bana aynen
"cehennem ol!" dedi.
He did not say it in so many words: Aynen böyle demedi (fakat böyle demeğe getirdi).
birçok görevi şirket dışındakilere yaptırmak
Fiil
(a) çok, birçok, pek çok.
many people: birçok kimseler.
many years ago: yıllarca önce.
There are many, many reasons against it: Aleyhinde pek çok deliller var.
Were there many people at the play? Oyunda çok seyirci var mıydı?
How many: ne kadar? kaç (tane)?
How many letters are there in the alphabet?
too many: pek çok, sayısız, külliyetli.
You have (far) too many books on the shelf. (b) sayısız, müteaddit, çeşitli, muhtelif, türlü, külliyetli.
Sıfat
çok kimse/şey, çoğu, bir çoğu, ekserisi.
There were many in the show: Gösteride çok seyirci vardı.
good many: pek çoğu, ekserisi, hayli(si).
many of us left early: Çoğumuz erken ayrıldık.
as many as: … kadar.
as many as ten people: on kişi kadar, tahminen on kişi.
Take as many as you want: İstediğin kadarını al.
İsim
çok kimse, kalabalık.
A great many attended the concert: Konseri büyük bir kalabalık izledi.
İsim
many a/an/another: çok, pek çok, ekseri (bunu izleyen fiil/ad tekil olur).
many a man: pek çok
kimse/kişi.
many a man would welcome the opportunity: Pek çok kimseler bu fırsatı öpüp başına koyar.
many another student: öğrencilerin çoğu/ekseri öğrenciler.
I have been there many (and many) a time: Çok kereler orada bulundum.
İsim
çok sayıda insan/şey, çoğu.
many of the beggars were blind: Dilencilerin çoğu kördü.
Zamir
çoğunda, … ce, pek çok, müteaddit.
For many a day it rained: Günlerce yağmur yağdı (günlerin çoğu
yağmurlu geçti).
as many: aynı sayıda.
I saw 3 plays in as many days: 3 günde 3 temsil seyrettim.
sık sık, defalarca, tekrar tekrar.
çoğunda, … ce, pek çok, müteaddit.
For many a day it rained: Günlerce yağmur yağdı (günlerin çoğu
yağmurlu geçti).
as many: aynı sayıda.
I saw 3 plays in as many days: 3 günde 3 temsil seyrettim.
Doğum günün kutlu olsun!
Cümle, Deyim
Nice yaşlara!
Cümle, Deyim
Nice yıllara!
Cümle, Deyim
Mutlu yıllar!
Cümle, Deyim
Doğum günün kutlu olsun!
Cümle, Deyim
Nice yaşlara!
Cümle, Deyim
Nice yıllara!
Cümle, Deyim
Mutlu yıllar!
Cümle, Deyim
çok uzun bir zaman önce
Zarf
uzun deneyim yılları
İsim
etc.: bir çok kereler/günler/geceler vb.
Many's the time he used to say that: O bunu çok kereler söylerdi.
konuşkan, çok konuşan, geveze.
(birisi için/birinin takatinden) fazla, aşırı, yeteneğinin üstünde.
birçok kez el değiştirmek
Fiil
dama taşı gibi oynatmak
Fiil
çok, külliyetli.
so many men, so many minds: Ne kadar insan varsa o kadar da fikir var.
birçok güçlüklerin karşısında başarı elde etmek
Fiil
birçok ufak tefek mahrumiyet çekmek
Fiil
insanların çoğu, halk, toplum, halk kütlesi.
Is it right that the many should starve while the few have plenty?
kaldırılması gereken birçok kötü gelenek ve kanun var
İleride ne olacağı bilinmez.
Bir işe çok kimse karışırsa o iş yürümez.
türlü türlü insanlarla yakın temasa gelmek
Fiil
türlü insanlarla yakın temasa girmek
Fiil
birçok noktaya değinmek
Fiil
kaç tane olduğunu hesaplamak
Fiil
her açıdan yanlış
İsim, Deyim
iler tutar yanı olmayan
İsim, Deyim
neresinden tutsan elinde kalan
İsim, Deyim