durumun gerektireceği üzere
bir durumla baş edebilmek
Fiil
durumun gerektirdiğine göre giyinmek
Fiil
birinin yardımına ihtiyacı olmamak
Fiil
fırsatı kaçırmamak, fırsattan yararlanmak.
halkın infialine sebebiyet vermek
Fiil
belli bir olay için çıkarılan kanun
müdahale edecek sebep yok
(belirli/elverişli bir) an/zaman/hal/durum.
On that occasion I was not at home: O zaman ben evde
değildim.
They met on three occasions: Üç defa buluştular.
vesile, (önemli) vak'a, münasebet.
I want to take this occasion to thank you: Bu vesile ile sana
teşekkür ederim.
On the occasion of his marriage: Düğünü münasebetiyle/vesilesiyle.
fırsat, elverişli durum.
I'll do it on the first possible occasion: İlk fırsatta bu işi yaparım.
sebep.
There was no occasion for such behavior: Böyle bir davranışa sebep yoktu.
You have no occasion to complaint: Şikâyet etmene sebep yok.
sebep/vesile olmak, fırsat/imkân vermek, yol açmak.
Your behavior occasioned (us) a lot of trouble:
Senin tutumun başımıza bir hayli dert açtı.
arasıra, bazen, fırsat düştükçe.
bir defaya mahsus olmak üzere
Zarf
vesilesiyle, münasebetiyle.
fırsatı kaçırmamak, fırsattan yararlanmak.
(a) duruma göre davranma/hareket etme yeteneği, (b) olayları farklı ve doğru değerlendirme yeteneği.
durum gerektirdiği takdirde
sosyal toplantı , eğlence , vb
… için bu/o fırsattan/durumdan yararlanmak.