birini yuhalamak Fiil
rezalet
Ne ayıp!
arlanmaz
çok üstün olmaktan ötürü utandırmak Fiil
(a) utandırmak, mahcup/rezil etmek, (b) geride bırakmak, daha üstün başarı göstermek.
utanç, âr, hayâ, hicap, mahcubiyet.
blush with shame: utancından yüzü kızarmak.
He hung his
head in shame: Utancından başını öne eğdi.
To my shame I must confess that … : Utanarak itiraf edeyim ki …
Without shame: Utanmaz, arsız, hayasız.
to be without shame: utanmamak.
to be past shame /lost to all (sense of) shame: hiç utanmamak, âr damarı çatlamak.
İsim
rezalet, kepazelik, ayıp, yüz karası, utanılacak şey, münasebetsiz/ yakışık almayan şey.
It is a shame
to laugh at her: Onunla alay etmek ayıptır.
shame on you: Ayıp! Utan! Yazıklar olsun!
For shame: Ayıp!
He was the shame of his family: Ailesinin yüz karası idi.
İsim
esef verici/üzücü şey.
It's a shame you can't stay for dinner: Yazık ki yemeğe kalamıyorsunuz.

What a shame! Ne yazık!
İsim
utandırmak, mahcup etmek. Geçişli Fiil
rezil/kepaze etmek, şerefine/itibarına halel getirmek, yerin dibine geçirmek. Geçişli Fiil
yazık sana
bütün utanma duygusunu bir yana bırakmak Fiil
önüne bakmak Fiil
birisini mahcup ederek bir işi yapmak zorunda bırakmak.
He shamed her into going.
To be shamed
into doing sth.: utancından bir işi yapmak zorunda kalmak.
Yazık!
Ne kötü!
hayâsızca