o cins ...
o konuya gelince
bir de Zarf
ayrıca Zarf
buna ek olarak Zarf
üstüne üstlük Zarf
birini bilgilendirmek Fiil
birine haber vermek Fiil
ondan sonra.
... konusunda mutabık olmak Fiil
tut ki
! işte bu kadar! vesselam! yapacak başka şey yok!
falan filan
vesselam
farz edelim ki İsim
olduğu gibi, haliyle, hattâ, … bile.
üstelik, hem de.
It's an idea, and a good one at that: Bu bir fikir, hem de iyi bir fikir.
o esna da
inanmak Fiil
sanmak Fiil
düşünmek Fiil
olmasa … , eğer, şayet, belki.
I would come but that I felt too ill: Çok hasta hissetmesem gelecektim.
Bu mantığa göre, ...
İnanabiliyor musun? Cümle
Aklın alıyor mu? Cümle
açıklamasını yapmak Fiil
görüşünü bildirmek Fiil
yorumunda bulunmak Fiil
fikrini belirtmek Fiil
yorumunu yapmak Fiil
göz önüne almak Fiil
nazar-ı itibara alındığı takdirde
madem ki
madem ki … İsim
iddia edilmek
ne var ki İsim
...'i ...'e benimsetmek Fiil
belirti, işaret, emare, alâmet.
There ares evidences that somebody has been liiving here. His flushed
look was visible evidence of his fever.
ancak, lâkin, yalnız, şu var ki.
I'd like to go with you, except that I can't swim.
bak hele
bütün bunlara rağmen Zarf
gene de beni uyarman gerekirdi
her şeye rağmen
şundan
bu tarihten itibaren
o günden sonra
his ssisini vermek Fiil
verildiğine göre, verilmiştir, veriliyor.
given that the radius is 16 cm, find the circumference.
öyle olsa bile, öyle olduğunu farz/kabul etsek bile, farzedelim ki … dir.
granted that he has enough
money to buy the house, it doesn't mean he's going to do so: Evi satın alabilecek kadar parası olsa bile, bu, mutlaka evi satın alacak demek değildir.
öyle olsa bile, öyle olduğunu farz/kabul etsek bile, farzedelim ki … dir.
granted that he has enough
money to buy the house, it doesn't mean he's going to do so: Evi satın alabilecek kadar parası olsa bile, bu, mutlaka evi satın alacak demek değildir.
Vay canına!
Şu işe bak!
Ne dediniz?
Korkarım … Zarf
Maalesef … Zarf
Farkındayım ama ...
Maalesef … Zarf
Hepsi bu mu? Cümle
Bu kadar mı? Cümle
Bu kadar basit. Cümle
öyleyse Zarf
o takdirde Zarf
o halde Zarf
ne var ki İsim
çünkü, bu sebeple, … için, sebebiyle, hasebiyle, nedeniyle, mademki.
In that you have already done
the work, you may be excused. The higher income tax is harmful in that it may discourage people from trying to earn more.
çünkü.
I prefer his plan to yours, in that it is more practical.
mademki.
…iği için Zarf
ora da
o kadar ki … İsim
anlaşılan
söz üm ona
haberin olsun !
o kadarla bırakmak Fiil
farz edelim ki İsim
böyle.
bana öyle geliyor ki
doğal olarak
pek de … değil Sıfat
o kadar da … değil Sıfat
aslında, … şöyle dursun, … değil amma, … değil ya, … bir yana.
Not that it matters, but how did you
spend the money I gave you? (Aslında) önemli değil amma, sana verdiğim parayı nasıl harcadın?
If he ever said so - not that I ever heard him say so - he told a lie: Onun böyle söylediğini işitmedim ama, eğer öyle dediyse yalan söylemiş.
not that I know of: bildiğime göre.
önemli değil
mademki, öyle ise.
madem ki … İsim
şunun
keşke.
Oh that I could fly!
şartıyla
bu çerçevede Zarf
bu konuda Zarf
... varsayımıyla Zarf
yüzünden
... olduğu gerekçesiyle Zarf
varsayarak
birşeyi zorunlu kılmak Fiil, Hukuk
birşeyi uygun görmek Fiil, Hukuk
birşeyi öngörmek Fiil, Hukuk
birşeyi şart koşmak Fiil, Hukuk
koşuluyla
şu şartla ki
şartıyla
... şartıyla
anlamak Fiil
yargısına varmak Fiil
sonucunu çıkarmak Fiil
sonucuna varmak Fiil
Tamam.
Anlaşıldı.
güvenceye almak Fiil
sağlama almak Fiil
garantilemek Fiil
garanti altına almak Fiil
emin olmak Fiil
sağlamak Fiil
madem
madem ki
madem ki … İsim
ta ki, şöyle ki, neticede, şartıyla, … için.
öyle ki, … maksadıyla, neticede, şartıyla.
İçimden bir ses diyor ki, ...
yanlış olarak beyan etmek Fiil
allahtan kork
ileri sürmek Fiil
öne sürmek Fiil
iddia etmek Fiil
farz edelim ki İsim
birine birşeyi anlatmak Fiil
o, şu.
that is her mother. Zamir
öbürü, öteki.
This is my book and that is yours. This suit fits better than that. Zamir
o ki, o şey ki.
the house that he bought: satın aldığı ev.
the farm that I spoke of: bahsettiğim çiftlik. Zamir
o, şu.
That woman is her mother. Those little mannerism of hers make me sick.
öbür.
This room is his and that one is mine.
Not this house, but that one: Bu ev değil, öbürü.
adı geçen, mezkûr.
öyle, o/şu kadar.
Don't take that much: O kadar çok alma.
The fish was that big: Balık
şu kadar büyüktü.
He was that weak he could hardly stand: Ayakta duramayacak kadar zayıftı.
ki.
I said that … : Dedim ki …
He said that he would come: Geleceğini söyledi. Bağlaç
ki o.
The book that I read: Okuduğum kitap.
The day that I saw you: Seni gördüğüm gün.

All those that I saw: Bütün gördüklerim.
Bağlaç
işi değiştirir
bu yan
bu yana
Belli olmaz.
Şartlara bağlı.
Duruma bağlı.
'in kısaltılmışı:
That's got nothing to do with it: Onun bu işle ilgisi yok.
acımak yor
' in kısaltılmışı.
That's mine: O benimdir.
Yani, … Zarf
Bu çok saçma.
şunca
demek oluyor ki
şunca
anca
şura
şu şartla ki
Aynı şey değil.
Hepsi bu kadar.
Çok saçma!
Şimdi oldu! Cümle
Ha şöyle! Cümle
Hah şöyle! Cümle
Mükemmel!
Harika!
Bu kadar.
O kadar mı?
Soruya cevap vermedin.
Sorunun cevabı bu değil ki.
zararı yok
Çok saçma!
hepsi bu kadar
işte o kadar
bundan çıkan sonuç şu ki
Bunun nedeni …dir. İsim
hah şöyle
filan falan (argo)
Dolayısıyla, ... Zarf
o kadar ki … İsim
şöyle ki
eğer ... olursa Hukuk
... olduğu kadarıyla sınırlı olmak üzere Hukuk
Katılıyorum.
Doğru.
Haklısın.
Pardon? Cümle
sonra.
böylece, bu suretle, bunun üzerine.
The train reached the station, and, with that, our long trip ended.
şu farkla ki
Söylenenlere bakılırsa, ...
keşke.
would that we had seen her before she died: Keşke onu ölmeden önce görebilseydik.