(sularda) sürüklenen, rüzgâra/akıntıya tâbi/kapılmış, demir atmamış veya bağlanmamış (deniz taşıtı).
to break adrift: akıntıya kapılmak. to run/go adrift: akıntı ile sürüklenmek. to turn a vessel adrift: gemiyi akıntıya terketmek. to cut a boat adrift: palamarı çözmek.
kararsız, sebatsız, çabuk fikir/karar değiştiren, başıboş, serseri, âvâre. to be adrift: kararsız/sebatsız
olmak, başıboş gezmek. You are all adrift: Konudan uzaklaşıyorsunuz. I am all adrift: Ne yapacağımı şaşırdım/bilemiyorum. to turn someone adrift: birini başıboş salıvermek/kendi haline bırakmak. to cut (oneself) adrift from … : … ile ilişkiyi/alâkayı kesmek.