1. bulanıklaş(tır)mak, bulan(dır)mak, bulaş(tır)mak, bula(n)mak, lekele(n)mek, yay(ıl)mak.
    The windows
    were blurred with soot: Pencereler isten lekelenmişti.
  2. donuklaş(tır)mak, belirsizleş(tir)mek, müphem/belirsiz hale gelmek/getirmek.
    The fog blurred the outline
    of the trees: Sisten ağaçlar belirsiz hale geldi.
  3. (duygu) uyuş(tur)mak, (göz) karar(t)mak, kendini kaybetmek.
    The blow on the head blurred his senses:
    Kafasına inen darbenin etkisiyle kendini kaybetti.
  4. seçilemez hale gelmek.
    Everything blurred as he ran.
  5. bulanıklık, belirsizlik.
    He could see nothing in the foggy blur .
  6. leke, bulaşık.
    a blur of smoke: is lekesi.
  7. hayal meyal görünen şey, belirsiz/bulanık görüntü.
    The ship was just a blur in the fog.
buzlama İsim, Medya ve Yayıncılık
çok parlak mavi renk