1. bustle about: telâş ve acele ile iş yapmak, telâşa vermek, telâşla sağa sola koşuş(tur)mak.
    She
    bustles about cooking breakfast.
    She is always bustling about the house: Evde sağa sola koşuşup durur.

  2. bustle with: dol(uş)mak, kayna(ş)mak, dolup taşmak.
    The city is bustling with tourists.
  3. itişip kakışmak, sıkış(tır)mak, acele et(tir)mek.
  4. telâş, heyecan, endişe, karışıklık, kargaşalık, hayhuy, gürültü, patırtı.
  5. İsim elbise belinin alt kısmında kırma/kavis/kemer vb.'nin sağladığı dolgunluk.
  6. İsim eskiden kadın elbisesinin belden aşağısını yuvarlak, dolgun ve şişkin göstermek için altına konulan tampon, yastık, çerçeve vb.
hengâme, hayhuy, telâş, velvele.