1. dokunmak, (yumuşak veya ıslak bir şeyle) hafif hafif vurmak.
    I dabbed my face with a handkerchief.
  2. (hafif temaslarla) sürmek, uygulamak.
    dab ointment on a burn.
  3. (el ile) hafifçe vurmak/çarpmak.
  4. (hafifçe) dokunma, dokunuş, temas.
  5. biraz, bir parça, küçük parça, azıcık şey, yumuşak veya ıslak bir şeyin küçük bir parçası.
    a dab of
    butter: azıcık tereyağı.
    I'd just like a dab more butter on this bread, if you don't mind.
  6. biraz, bir parça.
  7. İsim pisi balığı
    (Limanda limanda).
  8. ,
    is. Brit.- argo (bir şeyde) usta, mahir, becerikli, akıllı, eli uz.
    She's a dab at sailing:
    Yelkencilikte çok usta/beceriklidir.
    to be a dab hand at something: bir şeyi çok iyi bilmek, bir işin ustası olmak.
(Br) becerikli kişi
uzman
bir şeyde becerikli olmak Fiil
bir şeyden iyi anlamak Fiil