1. (a) (kapıyı açıp) içeri almak, (girmesine) müsaade etmek.
    Can you let him in? Ona kapıyı açar
    mısınız?
    The maid let him in: Hizmetçi onu içeri aldı.
    He let himself in with a key: Anahtarla kapıyı açıp içeri girdi.
    Let the dog in: Köpeği içeri al.
    Let in the possibility of doubt: şüpheye yol açmak. (b) (zarara vb.) sokmak/uğratmak.
    to let someone in for loss: birisini zarara sokmak. (c)
    let in on ile ayni anlama gelir. (bir sırrı vb.) paylaşmak, ortak olmak, iştirak etmek.
    let someone in on a secret: bir sırrı birine açmak.
    Can we let him in on it? Bunu (sırrı vb.) ona açabilir miyiz/söyleyebilir miyiz? (d)
    let in for: yol açmak, sebep olmak, sebebiyet vermek.
    See what you've let me in for now! Bak şimdi başıma ne işler açtın!
    Let oneself in for trouble/for a lot of work: Başına dert açmak/bir sürü iş açmak.
    I didn't know what I was letting myself in for: Başıma ne gibi dertler açılacağını bilemedim/karşılaşacağım zorlukları hesaplayamadım.
biri buyur demeden içeri girmek Fiil
başına bela açmak Fiil
birinin başına bir şey için bela açmak Fiil
birini masraflara iştirak ettirmek Fiil
(borsa) birini menfaatlendirmek Fiil
birini sırdaş etmek Fiil
kapıyı maymuncukla açarak içeri sokmak Fiil
debriyaja basmak Fiil
(araba) hızlı vitese geçirmek Fiil
gemiyi kaderine bırakmak Fiil
birine kapıyı açmak Fiil
bir sırrı birine açmak Fiil
birşeyi birine anlatmak Fiil
birşeyi biriyle paylaşmak Fiil
kendi başına açtığı derde yanmak Fiil
birini kendi yağıyla kavrulmaya bırakmak Fiil
başını belaya sokmak Fiil
belaya bulaşmak Fiil
Bu konuyu geçelim. Cümle
Bu konuyu şimdilik bir kenara bırakalım. Cümle
Bu konuyu daha sonra konuşalım. Cümle
Lafını unutma. Cümle