put forward

  1. (a) sunmak, takdim etmek, önermek, arzetmek, teklif etmek, ileri sürmek.
    He put his name forward as
    candidate: Aday olarak kendi adını ileri sürdü.
    put oneself forward: sokulmak, girginlik göstermek, kendini öne sürmek.
    put one's best foot forward
    (bkz: foot )1 (39). (b) saat, zaman, program, başlama saati vb.) öne almak, ilerletmek.
görüşünü belirtmek Fiil
ileri almak Fiil
bir aday göstermek Fiil
bir talepte bulunmak Fiil
aday listesi sunmak Fiil
yeni bir teori ortaya atmak Fiil
teklif öne sürmek Fiil
bir teklif öne sürmek Fiil
bir fikir yürütmek Fiil
bir teori ileri sürmek Fiil
dermeyan etmek Fiil
bir fikir ileri sürmek Fiil
toprak talebinde bulunmak Fiil
temyiz kudreti bulunmadığı itirazı
mümkün olduğu kadar iyi izlenim bırakmak Fiil
acele etmek Fiil
gayret göstermek Fiil
(a) iyi tesir bırakmaya çalışmak, iyi tarafını göstermek, (b) hızlı yürümek, acele etmek.
It's a long
way to the village, but if you put your best foot forward you'll reach it before the evening. (c) çok gayret sarfetmek, elinden geleni yapmak.
You've been so lazy in the past few months, you'll have to put your best foot forward if you want to pass that examination now.
kendini ortaya atmak Fiil
adaylığını koymak Fiil
namzetliğini koymak Fiil
kendini zengin tanıtmak Fiil
namzet göstermek Fiil
birine madalya verilmesi için öneride bulunmak Fiil
saati ileri almak.
We put the clock on an hour in Spring: İlkbaharda saatleri bir saat ileri alırız.

put the clock back: saati geri almak.
You can't put the clock back
mec. Olan oldu/Kaderin önüne geçilmez.