stretch

Fiil, Tekstil Sanayii germek
stretch out: uzatmak, sermek, yaymak.
to stretch oneself out on the ground.
ger(il)mek.
to stretch a rope across a road.
zorlamak, zora getirmek.
She stretched herself to provide for the family: Ailesini geçindirmek
için kendini zorladı.
to stretch money to keep within a budget: bütçeyi aşmamak için masrafı kısmak.
to stretch a point: ayrıcalık tanımak, istisna yapmak.
to stretch a privilege: bir imtiyazı kötüye kullanmak.
çekip uzatmak.
to stretch a rubber band.
stretch out: (yere vb.) uzanmak, serilmek, yayılmak, açılmak, upuzun yatmak.
to stretch out on a couch.
uzamak, uzayıp gitmek, temadi etmek.
The forest stretches for miles.
abartma(k), mübalâğa etme(k), genişletme(k).
to stretch the imagination: muhayyileyi genişletmek.

by a stretch of imagination: hayal kuvveti/genişliği ile.
stretch the truth: gerçeği abartmak.
yere sermek.
ger(il)me, gerinme, geriliş, gerginlik.
give a stretch: gerinmek.
go for a stretch: bacaklarının
uyuşukluğunu gidermek için biraz gezinmek.
alan, saha, geniş yer, sıra ile uzanan şey.
a stretch of open country: geniş düz arazi.
at
full stretch: (a) alabildiğine, bütün hızı ile.
to run at full stretch . (b) upuzun yatmış/uzanmış halde.
uzam, vüs'at, genişlik, açıklık.
stretch of wing: kanat genişliği/açıklığı.
aralıksız süre, müddet.
at a stretch: aralıksız, ara/mola vermeden.
dönemeçli koşu yolunun düz kısmı.
home stretch: yarışın son kısmı.
hapis süresi.
do a stretch: hapis yatmak.
gerilebilen, uzatılabilen, esnek, elâstkî.
stretch socks.