1. -e doğru, doğrultusunda.
  2. için maksadıyla, gayesiyle.
    They're saving money toward(s) a new house.
  3. yakınında, civarında, -e yakın.
  4. -e dönük/müteveccih.
  5. -den biraz önce, -e doğru, … sularında, … üzeri.
    toward(s) midnight: geceyarısına doğru.
    toward(s)
    noon: öğle sularında.
    toward(s) evening: akşam üzeri.
  6. karşılamak için.
    to give money toward(s) a person's expenses: masrafını karşılamak için bir kimseye para vermek.
  7. -e göre/nazaran.
  8. pek yakın.
  9. ilerlemekte, devam etmekte olan.
    There is work toward(s): İş ilerlemektedir.
  10. uygun, müsait, elverişli.
  11. çalışkan, yetenekli (öğrenci).
  12. itaatli, muti, yumuşak başlı.
(belirli bir amaca/gayeye vb.) çevirmek, istikamet/yön vermek.
He directed his energies toward the
accomplishment of the work.
etkilenmek, etkisi/tesiri altında kalmak, büyük ilgi/cazibe duymak.
Artists gravitate toward one another.
kıymak Fiil
birbirine çok kibar davranmak Fiil
işçilere karşı sert bir tutum benimsemek Fiil
birine doğru ilerlemek Fiil
birşeye doğru ilerlemek Fiil
bir ırmağın çıkış yerine doğru gitmek Fiil
birine karşı soğuk davranmak Fiil
bir şeye karşı olumsuz tavır takınmak Fiil
birine karşı kötü niyetli olmak Fiil
birine ısınamamak Fiil
birine saygısızlık etmek Fiil
birine karşı yumuşak davranmak Fiil
birine karşı yakınlık duymak Fiil
akşama doğru tıkanmak Fiil
zulmetmek Fiil
inatlaşmak Fiil
yaklaşmak Fiil
ilerlemek Fiil
Çocuklara Karşı Nafaka Mükellefiyetine Dair Kararların Tanınması ve Tenfizine Dair Sözleşme İsim, Uluslararası Hukuk
Çocuklara Karşı Nafaka Mükellefiyetine Uygulanacak Hukuka Dair Sözleşme İsim, Uluslararası Hukuk
'in hesabına geçirmek Fiil
adımlarını eve yöneltmek Fiil
doğrulmak Fiil
araştırmaları sektörlere yönlendirmek Fiil
tevcih etmek Fiil
anteni yayın istasyonuna yöneltmek Fiil
müteveccih
kıble İsim, Din ve İnanç
âsi, isyana mütemayil, hükümete karşı gayrımemnun, sevgisi azalmış/soğumuş.
The poeple are becoming
disaffected to/towards the Prime Minister.
kibirli, mağrur, azametli, küçümseyen, küçük/hakir/hor gören, müstağni, istihfafkâr, nefret besleyen.

He is very disdainful of/towards poor people. She gave me a disdainful smile.
disposed (2).
… niyetli, … niyet besleyen.
to be well/favorably disposed to (dispose towards) … : …'e karşı
iyi niyet beslemek.
to be friendly disposed: arkadaşça davranmak, dostane duygular beslemek.
iflasa doğru gitmek Fiil
korumacılığa yönelmek Fiil
birisine sıcak yakınlık duymak Fiil
birine karşı düşmanlık duymamak Fiil
ihtiyatla bir anlaşmaya doğru gitmek Fiil
yakınlık duymak Fiil
birine karşı yakınlık duymak Fiil
üniversite eğitimi yardımı
üniversite eğitimi yardımı
birine karşı yakınlık duymak Fiil
bir yere doğru yola koyulmak Fiil
bir yere yönelmek Fiil
müteveccihen
bir fikri benimsemeye eğilimli olmak Fiil
merhametli olmaya eğilim göstermek Fiil
sosyalizme eğilimi olmak Fiil
barış yanlısı olma
konuklara karşı sorumluluk
başarıya doğru uzun bir adım atmak Fiil
bakım masraflarına katılmak Fiil
bakım masraflarına katılmak Fiil
bir şeyi manevralarla istenilen amaçlara yöneltmek Fiil
yaklaşmak Fiil
yakınına götürmek Fiil
yanına götürmek Fiil
yakınına gitmek Fiil
yaklaştırmak Fiil
sonuna yaklaşmak Fiil
bir grevi halletmek için yapılan girişim
şehre doğru gitmek Fiil
birşeye doğru ilerlemek Fiil
birşeye doğru ilerleme kaydetmek Fiil
ekonomiyi durgunluğa götürmek Fiil
birisine güvenmemek Fiil
birine karşı ısrarla düşmaca davranmak Fiil
politik bakımdan merkeze yaklaşmak Fiil
birşeye yatkın olmak Fiil
birşey özelliği belirgin olmak Fiil
birşey özelliği öne çıkmak Fiil
birşeye doğru gitmek Fiil
birşeye eğilimli olmak Fiil
birşeye doğru ilerlemek Fiil
fiyatlarda yükselme eğilimi
korumacılığa doğru kayış
istikrarsızlık eğilimi
bir şeye doğru
size a
sonuna yaklaşmak Fiil