beans

  1. (a) en az, zerre kadar (bir şey).
    He doesn't know beans about navigation: Denizcilik hakkında
    zerre kadar bilgisi yoktur.
    I don't care a bean: Umurumda değil/Bence zerre kadar önemi yoktur. (b) önemsiz/ufak şey, (c) (ünlem olarak hoşnutsuzluk, can sıkıntısı, nefret vb. ifade eder): hay Allah cezanı versin, hay kör şeytan! kahrolasıca!
(US) hiç kuşkusu olmamak Verb
fasulya güveci: tuzlu domuz eti, şeker veya pekmezle fırında pişirilmiş fasulya.
hayat dolu olmak Verb
fasulya güveci: tuzlu domuz eti, şeker veya pekmezle fırında pişirilmiş fasulya.
baked beans.
çalı fasulyesi Noun, Food-Kitchen
kuru fasulye Noun, Food-Kitchen
(a) cevval, enerjik, kanlı canlı, faal, hayat dolu.
He is still full of beans at 65: 65 yaşında
hâlâ cevvaldir. (b) yanlış, hatalı.
dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek.
Hint meyanı tohumu.
ayşekadın fasulye Noun, Food-Kitchen
maş fasulyesi Noun, Food-Kitchen
barbunya fasulyesi Noun, Food-Kitchen
baklayı ağzından çıkarmak, bir sırrı açığa vurmak, yaymak, faşetmek (böylece bir planı altüst etmek veya
beklenen sürpriz etkisini yoketmek.)
He spilled the beans and she knew the party in advance.
baklayı ağzından çıkarmak, sırrı açığa vurmak.
formda olmak Verb
anasının gözüdür, hinoğlu hindir.