blessing

  1. Noun hayır dua.
    to give/pronounce the blessing: hayır dua etmek.
    to ask/say a blessing (at a meal): (yemekte) dua etmek.
  2. Noun iyilik, lûtuf, nimet, hasenat, ergi, mazhariyet.
    the blessing of civilization: medeniyetin nimetleri.

    What a blessing that … : Ne büyük lûtuftur ki …
  3. Noun Allahın inayeti, lûtfu ilâhî.
    With God's blessing we shall succeed: Allahın inayeti ile başaracağız.

    That's a blessing: Çok şükür! Hamdolsun! İsabet!
  4. Noun rıza, izin, onay, muvafakat.
    The plan had his blessing: Planı onayladı.
    The son was denied
    father's blessing: Çocuk babasını razı edemedi.
    to give/pronounce the blessing: razı olmak, rızasını/muvafakatini bildirmek.
    blessings upon you! Allah senden razı olsun!
  5. Noun azar, tekdir, zılgıt.
    He got quite a blessing from his superior: Amirinden iyi bir azar işitti.
birini kutsamak Verb
seçim armağanı
bir olayın/durumun hem iyi hem kötü tarafları.
hem zararlı hem yararlı şey, çok yararları olmakla beraber ciddî mahzurları da olan nesne.
hükümet onayıyla
görünmez nimet, gadirden doğan lûtuf, beklenmeyen devlet kuşu.
It turned out to be a blessing in disguise:
Sonu umulmadık şekilde iyi çıktı.