the present

be enough for the present

şimdilik yetmek Verb

bearer of the present

işbu belge hamili

by the present

işbu belge ile

for the present

şimdilik

from the past to the present

geçmişten günümüze

from the past to the present

dünden bugüne

live in the present

gününü gün etmek, bu gün yeyip yarını düşünmemek.

to the present

yakınçağ

up to the present

şimdiye kadar

the present …

şu anki … Noun

the present age

zamane

the present case

huzurdaki dava Noun, Law

the present case

somut olay Noun, Law

the present case

somut vaka Noun, Law

the present continuous tense

şimdiki zaman

the present time

halihazır

the present time

hal

at the present day

günümüzde Adverb

at the present rate of consumption

şimdiki tüketim oranı üzerinden

at the present time

şu anda Adverb

at the present time

şimdi Adverb

at the present time

halihazırda Adverb

bearer of the present document

işbu belge hamili

circumstances of the present case

somut olayın şartları Noun, Law

in the present case

olayımızda Adverb, Law

in the present case

bu durumda

in the present case

somut olayda Adverb, Law

in the present instance

bu durumda, bu defa/sefer.

in the present posture of public affairs

kamu sorunlarının şimdiki halinde

in the present state of affairs

halihazır durumda

partisan of the present government

iktidardaki hükümetin yandaşı

partisan of the present government

partizanı

policy of the present government

şimdiki hükümetin politikası Noun

under the present circumstances

bugünkü şartlar altında Adverb

under the present circumstances

mevcut şartlarda Adverb

under the present circumstances

mevcut durumda Adverb

under the present circumstances

mevcut şartlar altında Adverb

under the present circumstances

bugünkü durumda Adverb

under the present circumstances

bugünkü şartlarda Adverb

be described by the others present

sipsivri kalmak Verb

elect someone from among the members present

mevcut kişiler arasında birini seçmek Verb

elect someone from among the members present

mevcut kişiler arasından birini seçmek Verb

judge's duty to ensure that the parties present all relevant facts

hakimin davayı aydınlatma ödevi, hakimin davayı aydınlatma görevi, hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü Noun, Law

present a bold front to the world

güç bir durumu azimle karşılamak Verb

present a check (cheque) to the bank

(US) Br bankaya çek vermek Verb

present state of the economy

ekonominin şimdiki durumu

present the balance sheet

bilanço yu sunmak Verb

present the balance sheet

bilançoyu sunmak Verb

the number present

mevcut