fena halde, kötü/fena bir şekilde.
He was badly wounded.
acemice, kusurlu, kabule şayan olmayan.
badly made clothes. He paints badly. a badly written novel.
elverişsiz, gayrımüsait, aleyhinde.
The weather turned out badly for the cruise: Gezi seyahati
için hava elverişsizleşti.
His neighbors speak badly of him: Komşuları onun aleyhinde konuşuyorlar.
yakışıksızca, ahlâksızca, ahlâka/kanuna aykırı olarak.
saygısızca, küstahça, terbiyesizce.
He treats his parents badly.
pek çok, ziyadesiyle, fazlasıyla, çok büyük, fena halde.
a house badly in need of repair: çok
büyük tamire muhtaç bir ev.
to want something badly: bir şeyi fazlasıyla istemek.
to be hurt badly: fena halde incinmek/yaralanmak.
It is needed badly: Buna çok büyük ihtiyaç var.
büyük üzüntü ve teessürle.
He took the news of his mother's death badly: Annesinin ölüm haberini
büyük üzüntü ile karşıladı.
hasta. rahatsız.
He felt badly.
müteessir, müteessif.
I feel badly about you leaving so soon: Bukadar erken ayrıldığınız için müteessirim.
meyus, mahzun, üzgün, kederli.
dizgi yanlışları iyi düzeltilmemiş prova
kötü/fena/muztar durumda, darda.
His family has been pretty bad off since he lost his job. bk:.
well off.
(a) fena, (b) talihsiz, şanssız, …'den mahrum.
He's badly off for friends: Arkadaştan yana hiç
talihi yok.
Cf.:
well off.
acele yeni aletler gerekmek
Fiil
bir iş için gerekli vasıflara sahip olmamak
Fiil
bir vasiyetnamede haksızlığa uğramak
Fiil
birine kötü davranmak
Fiil
yaramazlık yapan çocukları terbiye etmek
Fiil
(işi) becerememek, yüzüne gözüne bulaştırmak.
birlikte geçinememek
Fiil
kötü performans sergilemek
Fiil
acil onarım gerektiren bina
gözünde birinin itibarı azalmak
Fiil
biri gözünden düşmek
Fiil
biri hakkında kötü düşünmek
Fiil
fakir düşmek.
be badly off for (sugar etc.): (şeker vb.) az kalmak.
How are we off for coal:
Kömürümüz ne kadar kaldı?